Sayın günlük,
Bugün 30 Ekim. Yani, aspirinin piyasaya sürülüşünün 99. yıl dönümü… Kutlu olsun!
Yine kütüphanede ders çalışmaktan canımın sıkıldığı bir esnada wikipedia’da takılırken edindiğim bilgilerden biri bu. Bu durum başıma çok sık geliyor, çünkü çok ders çalışmasam bile çalışırken canım çabuk sıkılabiliyor.
Aspirin, her derdimize deva bir madde olmasına rağmen bu mahareti nasıl gösterdiğine dair çok fazla malumatımızın olmadığı bir maddeydi ve bu yüzden konu ilgimi çekti, konu hakkında wikipeia’nın ne dediğini merak edip olaya daldım.
Olay Hipokrat’a kadar uzanıyormuş. Nasıl farkına vardı bilmiyorum ama kendisi söğüt ağacının kabuğundan elde ettiği sıvıyı ağrı kesici olarak kullanırmış.
Bu bilgiye ulaşmak içimi çok rahatlattı çünkü söğüt ben beni bildim bileli meyvesi, çiçeği veya farklı bir ekstreme özelliği olmayan, olsa da olur olmasa da olur bir bitkiydi. Bu kadar işe yarar bir şey olduğunu bilmiyordum. Söğüt ağacı adına sevindim. Söğüt kelimesi yunan dilindeki anlamı salix, salisilat olarak bildiğimiz şeyin atası. Hipokrat’dan beri salixli yani salisilatlı maddeler ağrı kesici olarak kullanılırmış. İçimden Hipokrat’ın ne kadar büyük bir doktor olduğunu söylerken bir ara kendisinin Hiperkrat isimli bir abisinin olup olmadığını da düşündüm ancak bu düşüncenin üzerinde fazla durmadım.
Bu durum bin sekiz yüzlü yılların sonuna kadar böyle devam etmiş. Ta ki kimyager Felix Hoffman’ın babasının damak tadı ile alakalı sorunları tıbbın sunduğu imkanların önüne geçinceye kadar… Mevcut ilaçların en iyisi olan Sodyum Salisilatın tadı çok kötüymüş çünkü. Artık “Oğlan kimyager oldu, bulsun yolunu!” tarzı düşünce ve söylemleri bizim kimyager Felix’i canından nasıl bezdirdiyse, adam Asetil Salisilik Asit’i saf olarak elde edene kadar çalışmış çabalamış ve 10 Ağustos 1887’de amacına ulaşmış.
-Al baba! demiş. Artık çayına mı atarsın, şekere beleyip mi yersin senin bileceğin iş, ben üzerime düşeni yaptım demiş. Felix’in babası ve onun demiryolu emeklisi arkadaşlarının arasında bu ilaç baya bi’ yayılmış, en sonunda Bayer ilaç firması bunu ilaç olarak satmayı düşünmüş.
Gariban Felix amacına ulaştıktan sadece 11 gün sonra aynı yöntemle safdietilmorfin'i elde etmiş. Morfin her ne kadar iyi niyetlerle icat edilmiş olsa bile kafa buldurucu ve bağımlılık yapıcı etkisi o önemlerde de biliniyordu. Yani bizim zeki, efendi, çalışkan, doktorasını tamamladıktan sonra alt komşunun kızına talip olmayı düşünen Felix niye böyle bir çılgınlık yaptı bilmiyoruz. Saf morfini, dolayısıyla saf kafayı bulmaya çalışmasının sebebini babasının baskıcı tutumlarına veya asosyallikten ötürü evlenmek için alt komşunun kızından ötesini düşünemeyen trajik haline bağlayıp anlayış gösterebiliriz.
Tabi kapitalizm sizin saf mezuniyet sonrası hayallerinizi pek umursamaz ve sizden faydalanabileceği kadar faydalanmaya çalışır. Bayer ilaç firması asetil salisilik asitten sonra dietilmorfinin de piyasada iyi iş yapabileceğini düşünür, çünkü Felix’de o ışığı görmüştür, Aspirinle beraber, ikinci maddeden yapılan Heroin (bildiğimiz Eroin)i de piyasaya sürer.
Felix’in insanlığa Aspirin gibi bir fayda sağladıktan sonra Eroin gibi bir kazık atmasını alt komşunun kızının mahalledeki Hamburgerci George Ustanın Yeri’nin sahibinin oğluyla nişanlanmış olabileceği ihtimalini de bi’ ara düşünmedim değil ama pek üstünde durmadım.
30 Ekim 1905’i gösterdiğinde Felix, artık tüm dünyanın tanıdığı, yaptığı icadın modern tıbbın başlangıcı sayılan Brodman’ın keşifleriyle aynı tarihlere gelmesinden ötürü aynı zamanda mucit olmaktan öte yeni dönemin çiçeği burnunda bilim adamlarından biri olmuştur.
Ancak okuduğum satırların sonuna yaklaşırken tahmin edeceğiniz üzere Eroinin bağımlılık ve uyuşturucu özelliklerinin tedavi ediciliğinin çok ötesinde ve tehlikeli boyutlarda ulaşmasından ötürü 1930 yılında ilaç listesinden çıkarılmış olduğunu gördüm. Daha buna şaşırmaya fırsat bulamadan Eroinin bir dönem Amerikan askerleri arasında Morfin bağımlılığıyla mücadele için kullanıldığını gördüm (Bkz; Kaş yapayım derken göz çıkarmak hatta ağzı, burnu dağitmak). Yani bu yanlış anlama tam 25 yıl boyunca devam etmişti. Artık taşlar yerine oturuyordu; Felix zeki değil, insanlar geri zekalıydı. (Buna Felix’in alt komşusunun kızı da dahil.)
Bu son olaydan sonra zalim ve kapitalist Bayer ilaç firması Felix’i ve onun Eroinini dışlarken Aspirini sahiplenmeye devam etmiş ve adeta insanlığın zekasıyla “He gardaşlarım! Siz hala bilim adamlarını ilaç icat ediyor diye kutsayın, uyuşturucuları leylekler getiriyor zaten!” dercesine dalga geçmiştir. Ki, yukarıda belirttiğim üzere insanlık buna müstehaktır. Tam bu esnada aşkının acısını unutmak için daldığı modern tıpta da tutunamayan Felix’in halinin nice olduğunu düşündüm… Eğer Washington çöplüklerinden birinde Eroinle altın vuruş yaparak öldüyse çok üzülürüm.

Felix cephesinde bunlar yaşanırken Söğüt Ağaçları cephesinde değişen bir durum yoktur. Salisilik asitin etki mekanizmasıyla alakalı hala herhangi bir bulguya rastlanmamıştır. Aspirinin ağrı kesici etkisinin mekanizması 1982 yılında açıklanabilmiştir ve bunu yapan bilim adamına Nobel verilmiştir. Ancak bu süre içerisinde Salisilik Asitin, yani Aspirinin, onlarca faydası daha bulunmuştur. Mübarek madde adeta Flash TV’de reklamları yapılan bal gibi kan ile dolaştığı her yere şifa dağıtmaktadır. Öyle ki, Bayer ilaç firması yıl olmuş 2014, halen Aspirinin yeni bir faydasını bulan bilim adamlarına ödüller dağıtmaktadır (Bu şekilde 10 ödül dağıtılmış şimdiye kadar). Başta küçümsediğim, adam yerine koymadığım Söğüt Ağaçlarına saygım gitgide artıyor. Yarın bir söğüt ağacıyla tanışıp kendisine ev arkadaşım olmasını teklif edebilirim.
Anlattığım bu hikayenin tek ve asıl kazananı ise şüphesiz kapitalizm olmuştur. Çünkü Bayer ilaç firması ve Aspirin hala ayaktayken onun mucidi Felix ve Felix’in bir diğer icadi Eroini adam yerine koyan kimse yoktur.
Ben hala Felix’in dahi mi, geri zekalı mı, psikopat mı, yoksa kendisi iyi de çevresi mi kötü diye düşünürken bir an hikayenin dışına çıkıp kendime baktım. Tıp dersi çalışırken, önümde yığınla tıp bilgileriyle dolu ders notları dururken, hatta birkaç gün içinde gireceğim sınavdan ötürü bu bilgilerin hepsini ezberleme mecburiyetim bulunmaktayken tüm bunlarda canımın sıkılıp elimdeki cihaz ile ulaştığım, önümüzdeki sınavım ile alakası olmayan ancak eninde sonunda aynı ezberlemek zorunda olduğum tıp bilgileri gibi kendisi de tıp bilgisi olan bu bilgilerle bu kadar samimi bir şekilde ilgilenmemin ne şekil bir garabet olduğunu düşündüm. Aslında onu da düşünmedim, kantine çay içmeye gittim. Bu durum hakkında yapabileceğim bir yorum yok.
(Sayın değerli arkadaşım furkan Çatal'a 'bu gününü' bize harcadığından dolayı çok teşekkür ediyorum..)
ali CAN