• Ali Can Bozkurt

  • Ali Can Bozkurt

  • Ali Can Bozkurt

30 Kasım 2014 Pazar

Kalp Krizi!

doktor yokken....siz varsanız...!
Kalp Krizinde ilk yardım..!




                                                                                                                               ali CAN

İnanç!

İnanç..?

Zamanın birinde ,bir köyde kuraklık nedeniyle tüm köylüler yağmur duasına çıkmaya karar vermişler.

Dua edileceği gün herkes toplanmış.

Yalnızca genç bir adam yanında şemsiyesi ile gelmiş...

İşte o gün anlaşıldı ki bu, inanç'ın ta kendisiydi...




                                                        ali CAN

20 Kasım 2014 Perşembe

Kurşun'lar Değmesin Kalem'ine!

Kurşun Kalem Kelamından

Çocuk, büyükbabasının mektup yazışını izliyordu. Birden sordu :

“Bizim başımızdan geçen bir olayı mı yazıyorsun ? Benimle ilgili bir hikâye
olma ihtimali var mı ? ”
Büyükbaba yazmayı kesti, gülümsedi ve torununa şöyle dedi :


“Doğru, senin hakkında yazıyorum. Ama kullandığım kurşun kalem yazdığım
kelimelerden çok daha önemli. Umarım büyüdüğünde bu kalemi sen de seversin.”
Çocuk kaleme merakla baktı ama özel bir şey göremedi.


“İyi ama bu kalem benim hayatımda gördüğüm diğer kalemlerden hiç farklı değil ki ! ”


“Bu tamamen nesnelere nasıl baktığınla ilgili. Bu kalemin beş önemli
özelliği var ve sen de bu özellikleri kendinde benimseyebilirsen hep
dünyayla barışık bir insan olursun.”

“Birinci özellik : Harika şeyler yapabilirsin ama attığın adımları
yönlendiren bir el olduğunu asla unutma. Bizim için bu el Tanrı’dır ve her
zaman kendi kudretiyle bizi o yönlendirir.”

“İkinci özellik: Zaman zaman her ne yazıyorsam durmam ve kalemimin ucunu
açmam gerekir. Bu kaleme biraz acı çektirse de sonuçta daha sivri olmasını
sağlar. Bu yüzden bazı acılara göğüs germeyi öğrenmelisin, bu acılar seni
daha iyi bir insan yapar.”

“Üçüncü özellik : Kurşun kalem, yanlış bir şey yazdığında bunu bir silgiyle
silmene her zaman olanak tanır. Yaptığımız bir şeyi sonradan düzeltmenin
kötü bir şey olmadığını anlamalısın, aksine bu bizi adalet yolunda tutmaya
yarayan en önemli şeylerden biridir.”

“Dördüncü özellik: Kurşun kalemin en önemli kısmı, kalemin yapıldığı ahşabın
ya da dışarıya yansıyan şekli değil, içerisinde yer alan kurşunudur. O
yüzden her zaman kendi içine bakmalı, en çok onu korumalısın.”

“Beşinci ve son özelliği ise her zaman bir iz bırakmasıdır. Aynı şekilde
sen de hayatta yaptığın her şeyin bir iz bırakacağını bilmeli ve her
hareketinin farkında olmalısın.”



Kalem kelimesi Türkçe'ye Arapça'dan geçmiştir.
Yunancada kamış anlamına gelen kalamos kelimesinin Arapçada kalem şekine dönüştüğü düşünülüyor.Kalem kelimesinin Latincesi olan pencillus  küçük kuyruk anlamına gelir.



Eski yunancada yazmak anlamına gelen grafit kelimesi 18.yyda Alman kimyacı A.G Werner tarafından kullanılmaya başlandı.


Karbonun(C) allotroplarından olan (yani farklı geometrik şekli) Grafit 16.yy ortalarında İngiltere'de keşfedildi.


Ortalama bir kurşun kalem 56 km uzunluğunda çizgi çizebilecek,ya da 45.000 kelime yazabilecek kadar grafit içerir.


Fransız araştırmacılar kurşun kalem izlerini silmek için bir çeşit bitkisel sakız olan kauçuğu kullanma fikrini tesadüfen bulmuş.
O zamana kadar silme işi ekmek kırıntılari ile yapılıyormuş.


1861de Eberhard Faber ilk seri üretim fabrikasını New York'ta kurdu.


Kurşun kalem Amerikan iç savaşı sırasında askerlere verilen temel araç gereçler arasında yer almış...
(Kalem kılıçtan keskindir,acaba temel felsefe bu muydu :) )


Dünyadaki kurşun kalemlerin yarısından fazlası Çin'den geliyor.

Kurşun kalemler yerçekimsiz ortamda kullanılabilir.Uzay çalışmalarının ilk yıllarında ABDli ve Rus astronotların kurşun kalem kullandığı söyleniyor.


Kuala Lumpur yakınlarında üreticisi tarafından sergilenen yaklaşık 20 metre uzunluktaki  dünyanın en büyük kurşun kalemi,Malezya ağacından ve polimerden yapılmış.



Kalemlerin üzerindeki B ve H harfleri sertlik ve siyahlık derecesini belirtir.B;black ,H;hard;sert kelimelerinin baş herfleridir İngilizcede... Grafit ve kil oranları değiştirilerek sertlik ve siyahlık ayarlanır...






                                                                                                                                       ali CAN


Çivilerin Günlüğü!

..ve,
o gün bir karar aldık taa derinlerden...

inceden..

ve de hiç incitmeden...

                                 





ali CAN

17 Kasım 2014 Pazartesi

Kendini Sev Önce Bea!

Aah bu çalan şarkılar...):

Genellemelere bayılır ayrıntıda boğuluruz...


Önyargılarımızı kesin bilgi rutini sayar huzur bulmaya çalışırız...


Kazalar facialar kıyımlar ve doğal afetler en mühim anılarımızdır...


Aynı derede üç beş defa boğulabiliriz..

Aynı anda aynı yerde hem çok gaddar hem de çok sulugöz olabiliriz...


Çay ve sigara çay ve sigaradan öte bir şey gibi durur ellerimizde....


Kendimize çevremize değil çevremizi kendimize benzetmeyi hep iyi sayarız...


Yalnız kalmayı istemek ve yalnız olamamak gibi süper çelişkilerimiz vardır.


Fikir çalmayı akıl yürütmek sayarız..


İç ve dış mihraklar nedense onca memleket ve  halk dururken hep bizim memleketimiz ve halkımız üzerinde çalışır.


Anlamadığımız şeylerden ya korkar ya da aşağılarız...


Hayatı bu sayar ve bu hayatı değiştirmeyi pek göze alamayız..

(pnguen drgsndn alntdr)



Herkese benden çaaaay...içme de göreyim :)



                                                                                     ali CAN



16 Kasım 2014 Pazar

Uçak Kazasından Sonra Kara Kutu Nasıl Bulunur?

Kara Kutu Nedir?



Bulutların üzerinden seyre dalmak ;ufacık dünyayı...
Güzeldi,en havalı şeydi onun için...
Bulutları parçalamak belki de bazen,hırçın hırçın...
Yıldızlara bir adım daha yaklaşmanın mutluluğuydu belki de şımartan...
Ayakların yerden kesilmesi tam da buydu sanırım...
Burnunun havalarda olması da ayrı bir tezatlık ...
Her şeye rağmen iyiydi işte her şey...
Neden uzatıyorum ki ben..!

Ama ...Ama ta o talihsiz kaza, kanatlara çarpana  kadar...

Bakmayın böyle serince söylediğime..Sevgilimdi bu cümleleri hatırlatan,ve kaybettim onu o dehşet faciada...
Düşünüyorum kara kara...Sesini özledim onun...
Belki de şimdi:sadece sesini..!
Hissedebilir miyim ki, ondan bir kırıntı da olsa!?

Uzaktan bir ses!kara kutu mu dedin?sanırım şimdilerde tek mutluluk kaynağım!



Nedir peki bu kara kutu?Ne işe yarar?


Kara kutu yani uçuş kayıt cihazı bir uçak kazasından sonra kazaya sebep olan etkenlerin belirlenmesini sağlayan en önemli araçtır...


Aslında kokpitteki sesleri kaydeden ve uçuş bilgilerinin depolandığı iki ayrı kutudan oluşur.

Uçuş kayıt cihazlarında verilen bilgilerin depolandığı sistemler yüksek hızlarda gerçekleşen kazalara ve kaza sonrası oluşabilecek yangınlara dayanıklı koruyucu kutularda bulunur.
Ancak bazı durumlarda  hasar görebilirler.


Her uçağın acil durumlarda konumunun belirlenmesini sağlayan donanımları vardır.

İvmelenmedeki değişimi algılayan sensörler sayesinde çarpmadan sonra etkin hale gelen bu vericiler uluslar arası arama ve kurtarma uyduları tarafından algılanarak uçağın yerinin belirlenmesini sağlar.

Ancak bu vericiler sualtında sinyal gönderemez.
Bu nedenle uçağın enkazının suyun altına battığı durumlar için kayıt cihazlarında sualtında bulunmalarını kolaylaştıran sistemler bulunur..

Enerjisini bataryalardan sağlayan bu cihaz suya battığında ses dalgaları yaymaya başlar.

Bu sistemler yaklaşık 6000 m derinliğe kadar 30 gün süreyle ses dalgaları yayabilir. Ve yayılan sinyaller 2-3 km mesafeden tespit edilebilir.



Bataryanın gücündeki azalma nedeniyle zayıflasalar da yayılan ses dalgalarının 60 gün boyunca algılanması mümkündür...


Aah sevgilim,ben yine de seni, sesini özledim...


(not:bilimsel veriler blmtknk drgsndn derlenmiştir)




                                                                                                                          ali CAN

50 Yaş Şiiri!

50 Yaş!

Ne zaman baksam çevreme elli yıl sonra 
Hep aynı gördüklerim; bir keşmekeş, bir bozuk düzen 
Bir lokma ekmek uğruna tükenmesi insanların 
Yaşamak ve ölmek için hep aynı neden 

Sefil doymazlık: ete, kana, paraya 
Öylesi bir açlık ki eksilmeyen, bitmeyen 
İnsan, ezebildiğince mutlu insan, oğul 
Nereye gidersen git hep o tuzak, o dümen 

Küçük hesaplarla kabaran büyük hesaplar 
Ve değişmez çığlığı insanoğlunun: Ben, ben, ben!" 
Sen yok musun? Onlar yok mu? Biz yok muyuz? 
Nereye bu gidiş? Delicesine pupa yelken 


Söyle neyi değiştirebilirsin ki tek başına 
Yıldırırlar, sustururlar vururlar seni de hemen 
Düşler bitmişse, gerçekler bir tokat gibi inmişse 
Tek başına mutlu ol bakalım, olabilirsen 

En güzeli sevmek diyeceksin insanları tümüyle 
Usanmadan, bir şey ummadan, beklemeden 
Ver, durmadan ver, eller uzanmış, baksana 
Ver ki; kurulsun sofra, başlasın şölen 

Bir yanda umutların, düşlerin, düşüncelerin 
Bir yanda aldığını geri vermez koca bir evren 
Bak! Bütün ağızlar yutmaya hazır seni 
Bir noktadan, bir lokmadan başka nesin sen 

Dönüp gerilere bakıyorum, bir de kendime 
Elli yıl geçmiş, ha gün, ha yarın derken 
Değişen birşey yok, bir şaşkın benden başka 
İşte aynı yol, aynı kapı, aynı merdiven 

Hani nerdeler? Kimi yitmiş kimi gitmiş dostların 
Bir ak saçlı anan kalmış yolumu bekleyen 
Sabah-öğle-akşam . . . Hep o tekdüze yaşam 
Ve kırılmış bir kalple yorulmuş bir beden 

İşte böyle geçti yıllar. bozbulanık 
Ben sevdim, ben ağladım, başkalarıydı gülen 
Ne zaman uzattıysam ellerimi, parçalandı 
Mutluluk serseri bir mayındı denizlerimde yüzen ...


(ümtyşroğzcan)





                                                              ali CAN

Isırgan Otu Neden Yakıyor?

Isırgan Ot...


Isırgan otu yıllardır çeşitli hastalıkların tedavşsi için kullanılan bir bitki.


Isırgan otunun yapraklarında ve gövdesinde içi boş tüp şeklinde ince tüyler ve temas edildiğinde ciltte tahrişe neden olan kimyasal maddeler vardır.

Bu kimyasal maddeler arasında formik asit (karıncalarda da var) histamin ,serotonin ,asetilkolin bulunur.


Sivri uçlu tüylerin yüzeyi camsı yapıdadır.Hafifçe dokunulduğunda bile kırılırlar ve içlerindeki kiöyasal maddeler deriye geçer.

Bu maddeler deride bölgesel olarak acıya kızarıklığa, şişkinliğe, kaşıntı ve uyuşmaya neden olabilir.


Formik asitin zehirleyici etkisi insanlar üzerinde düşüktür.
Ancak ciltte tahrişe neden olur.

Histamin,asetilkolin ve serotonin ise nörotransmitter  özellikte olan,yani sinir hücreleri arasında iletişimi sağlayan maddelerdir.

Bağışıklık sisteminin bir parçası olan histamin beyaz kan hücrelerinin ve bazı proteinlerin iltihaplı bölgeye geçişini hzılandırır ve yangıya neden olur.






Her ne kadar acı olsa da, ısırgan otu yüzyıllardır insanlar tarafaından kaslardaki ve eklemlerdeki ağrıların,egzema ,eklem iltihabı gibi hastalıkların tedavisi için kullanılıyor...


(Not:Bu yazı blmtknk drgsndn derlenmiştir)





                                                                             ali CAN

Mumyalama Nasıl Yapılır?


Mumyalama Nasıl Yapılır?

Sanat bedenlerde de gizlidir dedi belki birileri...
Sanatı ölümüne ölümüne yaşatmaya çalıştılar...
Yaşamak sevdası ağır bastı zamana  inat!..belki de...
Doyamadılar..
Aldandılar ve tekrar yaşamak istediler..
Ve bizler de inanç olgusu dedik her zaman...Böyle inandılar işte...
Kim bilebilir ki...
...
Mumyaladılar, mumyalandılar...

Peki nedir mumyalamak? Nasıl yapılır? 

Mumyalar içinde bulundukları koşullar nedeniyle derileri ve organları çürümeyen ölülerdir.
Bazı mumyalar insanlar tarafından bilerek mumyalanmıştır.
Bazıları ise içinde bulundukları doğal koşullar nedeniyle tesadüfen(?) oluşur.



Yeryüzündeki bütün kıtalarda mumyalara rastlanmıştır.

Doğal yollarla oluşmuş bilinen en eski mumya bir insan kafasına aittir.1936da Güney Amerikada  keşfedilen bu mumyanın  6000 yıllık olduğu düşünülüyor.

Bilerek mumyalanan en eski mumya ise Şili de bulunmuştur,ve yaklaşık 7000 yılllıktır.


Mumyaların bozulmadan kalmalarıının nedeni içinde bulundukları ortamın çürümeyi gerçekleştiren mikroorganizmaların yaşamasına izin vermemesidir.


Eski mısırda insanlar öldükten sonra çöl kumları içindeki mezarlara gömülmüştür.Çok sıcak ve kuru olan çöl kumları suyun cesetlerden uzaklaşmasına neden oluyor ve böylece çürüme engellenerek mumyalar oluşuyordu.yani doğal mumyalardı bunlar...


Mumyalamanın en önemli aşaması çürümenin engellenmesi için  iç organların  cesetten çıkarılması ve vücudun çeşitli baharatlar ve palmiye şarabıyla yıkanmasıdır...

Daha sonra natron(sulu sodyum karbonat) kullanılarak içi boşaltılmış vücudun ve derinin sudan arınması  sağlanır.
İç organlar da sudan arındırıldıktan sonra ya gövdenin içine konur ya da ayrı kaplar içinde saklanırdı.

Mumyalamanın bu ilk aşaması yaklaşık 40 gün sürer...


Su cesetten uzaklaştırıldıktan sonra mumya keten kumaşlarla sarmalanır ve reçineyle kaplanarak nemli havayla temas etmesi engellenir..

Böylece mikroorganizmaların ölüyü çürütmesinin önüne geçilir...


İnanmadan yaşamak imkansızdı...Ve şimdi de tarih yazdı...Doğru veya yanlış...
Kim bilebilirdi ki...


(Not:Bilimsel veriler bilimtknkdrgsnden derlenmiştir.)






                                                                                     ali CAN

14 Kasım 2014 Cuma

Gözlerime İyi Bak!


Silik Bir Hikaye...

G
özlerinizi kapadığınızda her şey sizindir..Size özeldir...Orada istediğiniz gibi bir dünya kurabilirsiniz.


Gözlerinizin... körlüğü.!Yeryüzünün kapkara kesilmesi ne garip...Renklerin silinmesi..Seslerle hayata tutunması insanın,çok garip...


Gözlerinizi kapadığınızda kaç dostunuzu tanıyabilirsiniz.?
Kaç kişiyle anlaşabilirsiniz...Onların onlar olduklarını nasıl anlarsınız..?

Örneğin ben yaklaşan kişinin en yakın arkadaşım olan Zeynep olduğunu çok rahat anlarım..
Onun yürüyüşünde ritmik bir bozukluk vardır..:.tak..tak...tak...diye yürümez...:tak tak...tak tak...
Onu tanıdıktan sonra bu ritim yer etti zihnimde..bir yerde bir cama vurulsa..tak tak...ya da bir sofrada porselen kaplardan bir kaşık şıkırtısı gelse..Zeynep gelir gözlerimin önüne..

ya da kendi deyimler sözlüğümle konuşayım,en yakın arkadaşım Zeynep gelir gözlerimin önüne...




Şimdi biraz trajediye kaçmamı istermisiniz?
En yakın arkadaşım Zeynep'i  bir kez bile olsun görmedim.
İşte trajedim!
'' En büyük trajedi ,öleceğini  bile bile  yaşamaktır!'' diye bir şey okumuştum...!
Aman yine okumuştum dedim...Sizinle ayni dili konuşmak için yalanlara başvuruyorum ama kendim de inanmıyorum dediklerime...Okumamıştım,dinlemiştim..
En yakın arkadaşım, sesli kitabım Zeynep'ten...

Zeynep en son bana bir arkadaşın günlüğünden bir duvar yazısı okumuştu...:
''Eskiden toz pembe hayallerim vardı,şimdi pembesi gitti tozu kaldı! '' 
Burnu kocaman,dişleri ayrık,ve tane tane..iri gözleri var.,elbette gözlükleri..saçları küt...zihin tuvalime böyle çizmişim Zeynep'i..
Bana benzemesini istemediğim için belki de...Ne kendisinin ne kaderinin...!O benim arkadaşım olarak kalsın yeter...



-Anne bahar geldi mi?
-Hayır,kızım...
-Gelince söyler misin
-!...




Gözleriniz kapalıyken birine aşık oldunuz mu hiç?hayır benzetme yapmıyorum!körü körüne değil yani görmeden birini sevdiğiniz oldu mu?Benim oldu..!
Bundan yıllar önce,annem beni Zeynep'le bir konsere götürmüştü..Ücretsiz bir yaz şenliği...öyle anons edilidi,ve anons edilmeden önce bir grup çıktı sahneye...
Gruptular,çünkü bir çok farklı ses vardı,bir çok farklı enstrüman,..
ve sahnedeki ses teke indi,,,ve etrafımdaki tüm sesleri sildim,ve o sese yoğunlaştım...Sesi duydum,sese aşık oldum..Sözlerin güzelliği eklendi sese...

...................

İlk kliplerini ben çektim zihin kameramla..Solistin adı yok..Klibin adı ''körkütük''..
Bir dağ köyü,mevsim kış..Adsız solist, grubuyla dağa karşı şarkısını söylüyor..
Bir dağın eteğinde,,ses dağa çarpıp çarpıp aşağılara iniyor...aşağıda yapayalnız bir ev...odada yapayalnız bir kız..odanın camlarına çarpıyor ses..kız dışarı çıkıyor,sese doğru koşmak istiyor..annesi gitme diyor...gö.re.mez.sin...diyor..kız ''ses!'' diyor...
Bu ses beni çağırıyor,,
karlara bata çıka,düşe kalka bir tepeye çıkıyor..çığlık çığlığa bir çığ geliyor kızın üzerine..kız adsız gruba ortak oluyor..çığa çarpıyor sesi...çığ yuvarlandıkça eriyor...eriyen kar diğerlerini eritiyor...

.......



Görmek inanmaktır diyorlar...İnanmıyorum!İnsanlar görmediklerine inanmıyorlar..!Ben iki kat inanıyorum...Çünkü iki kat görmüyorum...



-Anne bahar geldi mi
-Hayır,kızım
-Gelince söyler misin...
-!...




Gözlerinizi kapadığınızda hangi mevsimde olduğunuzu tahmin edebilir misiniz?Edersiniz!!Biliyorum..bu çok basit bir şey sizin için...
Ben mevsimlerimi yitirdim...hep aynı mevsimde yaşıyorum..o kadar çok isterdim ki yeni gelen mevsimden  insanları haberdar etmeyi...en hüzünlü mevsimden bile gülücükler saçarak bahsetmeye razıyım..Yeter ki..!

Az şeyle yetinmeyi bilirim..yeter ki bir kerecik bir fırsat verilsin hava durumunu ben sunayım...
.........
Yayını kesebilir misiniz...Yapamıyorum! Dışarıyı anlatamıyorum...dışarısı içimi acıtıyor..!
Salyalar saçarak konuşan insanları göremiyorum.mutluyum!
Horlanan,hor bakan insanları göremiyorum!Mutluyum.!
Küçük dağları yaratan küçücük insanları göremiyorum!Mutluyum!
Çarşıda pazarda televizyon kanallarında fotokopi insanları görmüyorum!Mutluyum..!
Bombalanan şehirleri görmüyorum!Mutluyum!







Ve şimdi daha iyi anlamaya başlıyorum küçükken büyükannemin anlattığı masalı...
bin körler masalında yalnızca Yaradan görüyor yarattıklarını...
Kimse kimseye  yan gözle bakmıyor...
Bir göz var görmediklerini gören...Biliyorlar ,mutlular...
İçlerinde kocaman bir dünya var...Seni anlıyorum büyükanne...
İçerisi daha güzel diyorsun...Tamam, içeri giriyorum..
İndiriyorum tabiata yeşil rengi veren gözlerime perdelerimi....




(Not:Bu hikaye 'Her hastalık bir hikayedir' adlı kitaptan kesitler halinde özetlenmiştir..Hocam  prof.dr Cengiz yakıncı,ve  prof dr.Hasan kavruk a teşekkürü borç bilirim.)




                                                                                                                   ali CAN







13 Kasım 2014 Perşembe

O Gün!

O Gün...

O gün..
dünyamı sana verdim,
ve de hiç çekinmedim:
ödünç aldım ahiretimden...

uçan martıların delisi oldum:
ayıramadım bir türlü gözlerimi...
hani o sonsuzluk içinde kanat çırpan...



mavi suların hırçınlığına ilk defa anlam verdim,
dolu dolu:
ve çılgınlığıma renk kattım...


ve renk renk bayrak sallayan gökkuşağına ilişti gözlerim:
el salladım.
gülümsedim içten içten...



gün..
rüzgarın keskin dokunuşlarına,ve savruşlarına hiç kızmadım:
sendendir dedim...


uçurumların sinsiliğine hiç aldırmadım..
yudum yudum soluklandım..


geminin sessizliğine dayanamadım:
fırtınalar kopardım içimden..


O gün..
resimleri olduğu gibi kattım dünyama:
hiç silmedim,
çoğallttım delicesine...
anılarıma can kattım...



en güzel duyguları alıp çekiverdim zamandan,
yazmaya, çizmeye doyamadım..


ateş olmadan yanmayı öğrendim
ve,
gökyüzünden seni okumayı...



O gün..
dünyamı sana verdiğimi..
ve de,
ahiretimden çalmayı öğrendim...


(ali CAN/kaldırımtaşlarınısayarken)




                                                             ali CAN



9 Kasım 2014 Pazar

Ölsem Kim Duyacak?

Ölsem duyacak mısın?

Gece...
yine fısıldıyor inceden..
derin bir yalnızlık...
bir okyanusun ortasındaymışsın! gibi.

coşuyor belki de şimdi maviden kaçan sular,
dokunuyor bedenine suların  hırçınlığı...
el sallıyor belki de yıldızlar,
hiç kavuşamayacağını bildiğin...


ve bir tek ay gülümsüyor içten..


gidiyorsun işte...dalıyorsun..
çözülüyorsun...
dağılıyorsun tesbih taneleri gibi...


çığlıkların kayboluyor sessizliğin içerisinden...
gizliye ve gizliden..

sorguluyorsun ruhunu...
sorgulanıyorsun....
demir parmaklıklar arasında da değil hani..
hani kaçmaya fırsat verilmeyen...

sonsuzluğa çırpındığın halde..
sorgulanıyorsun işte..
bir tutukluluk ruh halin..

çırpınıyorsun...
zaman tokatlıyor  her yerinden...

hesap soruyormuşçasına...
verdiğini istiyormuşçasına...
akrep bedenini sokuyormuşçasına...

uçurumlar solukluyorsun...
derin derin...
belki de bir el...sadece bir el beklediğin..
ama nafile...


en ince hesaplar yapıyorsun.....

ve de sadece iki rakam ile...
birinde yanlışlar olan...diğerinde doğrular...
çarpıyorsun,topluyorsun,bölüyorsun....
çarpıyor,bölünüyor,toplanamıyorsun...!

belki de elden alıyorsun,çalıyorsun zamandan...

...


hedef tahtası şimdi ruhun..
ve ortasına oturulmuş sanki bedenin.....
savruluyorsun bir o yana bir bu yana...
yaşanmışlıklara tam isabet...on ikiden!
belki de tam  kalbinin ortasından...


sıkışıyor işte kalbin...yoksa...
yoksa bu senmiydin...

ve söyle!
ölsem.. kim duyacak ...

ali CAN...






                                                                                                                                   ali CAN...