• Ali Can Bozkurt

  • Ali Can Bozkurt

  • Ali Can Bozkurt

29 Mayıs 2016 Pazar

Gül Düşer Gülün Üstüne

Ölüm gelince bedene...

Bir Gün Bahar Kışa Döner 
Kar Düşer Karın Üstüne 
Hoyrat Girer Dost Bağına 
Gül Düşer Gülün Üstüne 

Nakarat 

Derman Aradığım Yerde 
Tabip Neylesin Bu Derde 
İki Gözüm Perde Perde 
Can Düşer Canın Üstüne 
Gül Düşer Gülün Üstüne 

Ölüm Gelince Bedene 
Sararlar Beyaz Kefene 
Ne Gerek Var Azraile 
Can Düşer Canın Üstüne 

Nakarat 




19 Mayıs 2016 Perşembe

Papatyası Gönlümün


Papatyası Gönlümün...
Bir gölün başı
Başımda hafif  sersemlik
Papatya bahçelerinin çılgın kokusu 
Hani rüzgarın koynundan,uzaklardan  kaçırıp getirdiği 

Ve de derin bir sessizlik ...

Seviyor'um diye  çığlık atan yaprakların arasından
seni yürüyorum
dolaşıyorum hiç  yorulmadan 

Bir mayın tarlası sanki ruh halim
Bilmiyorum bu benmiyim
Sevmiyor'um diye koparilan her yaprağa basıyorum  korkmadan
Sonuma hiç aldırmadan

Belki de herseyin en başından ...

Savruluyor yapraklar
Hani seni seviyor'um diye kopardığım
Dokunuşun,kızmaların, kisacasi herseyin;
İçerisinde o yaprakların 

Savuruyor rüzgar
Değiveriyor tenime baş döndüren kokun .

Her yapragin kıyısında uçurumlar
Soluk soluga ismini sayıkliyorum hiç durmadan
Ya bir an yetmezse diye düşünüyorum soluğum,
Ya yarım kalırlarsa  seviyor'larım



Ve şimdi

Daha sert daha hızlı  adım atışlarım...





Yaprak yaprak ismini kazımışım
Dokunuyorum,  aşk dolu yüreğim
Dalmışım
Uyanıyorum kitabın başından
Şaşkınım

Her yaprakta senin ismin
Çekiyorum kokunu,yanıyor  içim


Meğer kitabımızi yazmışım :
Gönlümün  Papatyası.



                                                                                                                      alikolik..

10 Nisan 2016 Pazar

ÇIKMAZ SOKAKLAR


ÇIKMAZ SOKAKLAR

Puslu mavi bir gecenin hüzün kokan saatleri yine...Sensizliğinin çığlık sesleri yüreğimin derinliklerinde yavrusunu kaybetmiş bir annenin haykırışı gibi bedenimi inletiyor.


Yüreğimden gözlerime doğru,insanın içini yakan keder yüklü bulutların seferi var.

Sanki kelimeler kendini suskunluğa mahkum etmiş, cümleler boynunun vurulmasını bekleyen idam mahkumunun baltası gibi kesip kesip duruyor beni...

Her tarafım yara bere içinde, ruhum  artık özgür olmak istiyor hapsettiğim bu bedenden.



Sensizliğinin acısına maruz kalan yüreğim, diren ha diren ...sloganlarıyla gönlümün çıkmaz sokaklarında yankılanırken bulutlar karardıkça kararıyor yokluğunun semtinde.
Yağmur ha yağdı ha yağacak, sensizliğinin sancısıyla incecik bir çisenti gönlümün kaldırım taşlarını yokluyor. 



Oysa bu şehir seninle güzelleşmişti şimdiye kadar... varlığınla hayat bulan bu kent yokluğuna belki mezar taşı olacak.
Ben ki yıllardır kabuğuna çekilmiş bir kaplumbağa gibiydim. Bazen aşılmaz denilen engellere takılmadan yoluma devam ettim , bazen en umulmadık yerde pes ettim. 


Hayat denen bu trajedi yüklü tiyatro oyununda kimi zaman güldük, kimi zaman ağladık. Üzerime düşen rolü kendimce oynamaya çalıştım; sonunda aklım dilime, dilim kalemime, kalemim ellerime yenik düştü bu trajedi sahnesinde...


Nasıl bir tesadüftür bilemem nedense her gidişinden sonra bu şehre hüzün yağmurları yağıyor. Kirlenen bu sloganlar kendini bu yağmurlarla temizlerken sana olan sevgimde gün geçtikçe kirleniyor sensizliğin semtinde...


Nefret ve kin duyguları bir örümceğin ağı gibi sarıyor bu sevgimi. Biliyorum hiç umurunda değil, olmayacak da. Ne de olsa tabiatın katili olmaya alışkınsın.


Oysa benim sonsuzluğum senin yaşam dolu gözlerinde gizlidir ey yar !



                                                         (sn Bünyamin Bozkurt a katkılarından dolayı teşekkür ederim)







20 Şubat 2016 Cumartesi

Emri Olur



Geceye katran çal..
acıya hüsran..
ah... edersem tutmasın elim..
tutulsun dilim..

ey kemankeş! durma vur;
nasıl sa bu sîne vurgun;
nûru düşsün düşlerin, kor olsun...
seni görmesin, kör olsun;

taş bassın yerime dedi gönlüne;
emri olur, başım gözüm üstüne;

bakmasın demiş bir daha yüzüme..
emri olur, inansın bu sözüme;

almasın demiş adımı diline...
vay ben ölem atın toprak üstüme...
üstüme aman aman, üstüme aman;.


......

uzaktan sevmek nedir? gidin hz. vahşi (r.a)'ye sorun.

görmeden sevmekten başka bir şey bu;

görmek fakat yaklaşamamak,

bakmak ama konuşamamak;

sadece uzaktan seyretmek ve ağlamak,

zor olan budur.

görmek ama dokunamamak...


mustafa cihat'in mahcubuz albümündeki emri olur parçasi hz. vahşi'den efendimiz'e hitaben dile getirilmiş;
hz. hamza'yi şehit eden hz.vahşi, efendimiz (s.a.v) in yanina gelir ve tabi müslüman olmaya karar verir
efendimiz (s.a.v) onu affeder fakat onu görmek istemediğini söyler; çünkü onu görünce amcasini hatirlar;
vahşi yillarca efendimiz(s.a.v) in sohbetlerine katilamaz ve onun hasretinden yanip tutuşur..
işte bu ezgi; vahşi'nin dilinden yazilmiştir.


-vahşi'nin hz.vahşi oluşu

vahşî, hz. hamza'nın bedir savaşında öldürdüğü tuayme'nin kardeşinin oğlu olan cübeyr bin mutim'in kölesi idi. habeşli olduğu için, el ile ok ve mızrak atmakta usta idi. uhud savaşında, cübeyr buna demişti ki:

hamza'yı öldürürsen seni azat ederim!
daha o zamanlar müslüman olmakla şereflenmemiş olan ebu süfyan'ın hanımı hind de, babasının ve amcasının intikamı için, vahşî'ye mükâfat vâd etmişti.

-niçin lanet etmiyorsunuz?

vahşî, uhud'da taş arkasına pusuya girip, yalnız hz. hamza'yı gözetirdi. hz. hamza sekiz kâfiri öldürüp, saldırırken, vahşî mızrağını atarak, onu şehit etti. sonra, gidip durumu hind'e haber verdi. hind sevinip üzerindeki zinetlerin hepsini vahşî'ye verdi. daha da vereceğini söyledi.

uhud savaşında peygamberimiz birkaç kâfire bedduâ etmişti. ''vahşî'ye niçin lanet etmiyorsun'' dediklerinde, buyurdu ki:

mirac'da, hamza ile vahşî'yi kolkola, birlikte cennete girerlerken görmüştüm.

hicretin sekizinci yılında, mekke fethedildiği gün, vahşî, mekke'den kaçtı. bir zaman uzak yerlerde kaldı. sonra pişman olup, medine'de mescide gelip, selam verdi. resulullah efendimiz selamını aldı. vahşî dedi ki:

- ya resulallah! bir kimse allaha ve resulüne düşmanlık yapsa, en kötü, en çirkin günah işlese, sonra pişman olup temiz iman etse, resulullahı canından çok seven biri olarak, huzuruna gelse, bunun cezası nedir?

resulullah efendimiz buyurdu ki:

- iman eden, pişman olan affolur. bizim kardeşimiz olur.

- ya resulallah! ben iman ettim. pişman oldum. allahü teâlâyı ve onun resulünü herşeyden çok seviyorum. ben vahşî'yim.

resulullah efendimiz, vahşî adını işitince, hz. hamza'nın şehit edilmiş hâli gözünün önüne geldi. ağlamaya başladı.

vahşî, öldürüleceğini anlayarak kapıya yürüdü. eshab-ı kiram kılıçlarına sarılmış, işaret bekliyordu. vahşî,

''son nefesimi alıyorum'' derken,

herkes, ''öldürün!'' emrini beklerken, resulullah efendimiz buyurdu ki:

- kardeşinizi çağırınız!

kardeş sözünü işitince, saygı ile çağırdılar. peygamber efendimiz vahşî'ye, ''affolunduğunu'' müjdeleyerek buyurdu ki:

- fakat, seni görünce dayanamıyorum, elimde olmadan üzülüyorum.

hz.vahşi müslüman olmuştu ama peygamber efendimizle yüz yüze gelemiyordu; amcasını şehit etmişti. nasıl bakardı yüzüne! mahcup, başı önünde yaşadı.
öyle bir amel işlemem lazım ki beni affetsin, yüzüne bakabilsem derdi...

ve bir gün peygamber olduğunu iddia eden müseyleme adında birine karşı savaşa çıkılıyordu... vahşi(r.a.) ''onu ben öldürmeliyim böylece resulullah'a karşı mahçupluğum kalmaz ''diye düşünüyordu... bu savaş çıktığında peygamberimiz(s.a.v.)vefat etmişti...

nihayet sefere çıkılmıştı. hiç kimsenin yaklaşamadığı müseyleme'ye vahşi çok yaklaşmıştı...

sahabeler 'vahşi biraz geri gel' diyorlardı... ama vahşi onu öldürmeye kararlıydı...
müseyleme'ye bir hayli yaklaştı ve mızrağını fırlattı... müseyleme bir anda yere düştü...
hz.vahşi sevinmeye başladı;
vurdum onu...vurdum onu...artık peygamberimi görebilecem...o gül yüzü görebilecem diye seviniyordu...
bir anda ; 'gördüm onu' diye haykırıp yere düştü...

sahabeler başına toplandılar 'kimi gördün, vahşi' diyorlardı;
vahşi de ses yok...
bir zaman sonra vahşi kendine geldi ve koşmaya başladı... bir yandan da 'gördüm onu o gül yüzü gördüm' diye haykırıyordu... sahabelerde arkasından koşuyor 'nereye ya vahşi' diyorlardı...

bir an durdu...

'peygamberimizi gördüm ...o gül yüzü gördüm...yanında da...yanında da amcası hamza vardı...bana tebessüm ettiler..beni affetmiş 'dedi...

koşup medine'ye gitmek istiyordu... bir an önce kabrine gitmek istiyordu...hıçkıra hıçkıra ağlıyor ve medine'ye koşuyordu...

evet gelmişti artık kabrin önüne... içeri girdi ve artık o gül yüze bakabileceğimdedi..
ağlıyordu... hemde ne ağlama...arkadaşları onu yalnız bırakmışlardı...

vahşi kabrine bile giremezdi... 'o gül yüze layık olmadan giremem' derdi...
artık layıktı... bakabilecekti yüzüne...









6 Şubat 2016 Cumartesi

Bir Günde Neden 24 Saat Var?


Neden 24 Saat...?

Bir gün dünyanın kendi etrafındaki dönüşünü tamamlaması için geçen süre.
Bir günün 24 saate bölünmesinin geçmişinin antik mısıra dayandığı tahmin ediliyor.

Ancak günümüzde onluk sayı sistemi yaygın olarak kullanılmasına rağmen neden bir günğn 24 saate bölündüğü sorusu akla gelebilir.

Mısırlıların zamanı ölçmek için güneş saatlerini kullandığı biliniyor.
Mısırlıların ayrıca bir günü daha küçük zaman dilimlerine ayıran ilk medeniyet oldukları tahmin ediliyor.

Güneş saatleri düz bir yüzey üzerine yereleştirilen bir çubuğun gölgesinin uzunluğunda ve yönünde gün içinde ortaya çıkan değişimler takip edilerek zamanın ölçülmesine dayanıyordu.Gece ise yıldızların hareketleri takip ediliyordu.

Mısırlılar 36 yıldızı ve yıldız kümesini gözlemleyerek 10 günlük 36 parçaya ayırıyordu.18 i gün batımı ile gün doğumu arasındaki zamanı ölçmek için kullanılıyordu.
Alacakaranlık zamanlarını ölçmek için üçer yıldız kullanılırken 12 yıldız gökyüzünün tam olarak karanlık olduğu dönemin daha küçük zaman aralıklarına bölünebilmesini sağlıyordu.


Bu yıldızlardan her birinin orataya çıkışı bir saati gösteriyordu.
Ancak mısırlılar gündüzü ve geceyi bugünkü gibi 12 şer saatlik bölümlere ayırmışsa da saatlerin uzunluğu birbirine eşit değildi.







12li sayı sitemini kullanmalarının ise farklı sebepleri olduğu düşünülüyor...
Bunlardan biri o dönemde sayı saymak için çuğunlukla eklemlerin kullanılması(bir eldeki baş parmak kullanılıp diğer parmaklardaki eklemlerin sayısı)
12 aynı zamanda bir yıldaki ay döngü sayısı.12 nin tam sayı bölenlerinin fazla olması da bir  diğer sebep...



Sana Bir Şey Olmasın


Sana Bir Şey Olmasın...
Günahları gönder
Bana küçük sevinçler ver
Hataları boş ver
Dert olur
Unutamazsan eğer




Seni benden
Ne bu şehir ayırır
Ne de ecel
Yüreğimi en fazla
Dil yarası acıtır

Bu sevdaya
Hangi yaban eller
Gelir uzanır
Kendine iyi bak
Sana bir şey olmasın




Yüreğim darda

Aklım firarda

Sebebim olur ölüme

Ayrılığın




Uçuşan Cisimler

Uçuşan Cisimcikleri Neden Görürüz?

Odanız  da çok kirli,ne zamandır havalandırmıyorsunuz?
Bugün hava cok tozlu dediğiniz  günler çok  olmuştur ;gözünüzün önünde uçuşan cisimcikleri gördüğünüz zaman.
Gerçekten öyle mi?

Neden bazen gözümüzün önünde uçuşan cisimcikler görürürüz?

Bazen gözümüzün önünde nokta,benek ya da solucan benzeri uçuşan cisimcikler görürüz.
Yaşlandıkça bu durumla daha sık karşılaşırız

Bu cisimler uçuyormuş gibi görünmelerine rağmen aslında gözün içinde hareket ederler.
Gözün içinde göz merceği ile retina arasındaki bölgede vitröz sıvı olarak isimlendirilen bir sıvı bulunur,bu sıvı gözün şeklini korumaya yardım eder.

Göze gelen ışık bu sıvıdan geçer retinaya gelir ve retina beyne sinyaller gönderir..

Vitröz sıvının içinde doku parçacıkları,kırmızı kan hücreleri ve protein molekülleri bulunabilir.Bu küçük parçacıklar ışığın retinaya geçişini kısmen engeller,ve görüş alanı içinde uçuşan nesneler şeklinde algılanır.

Bazen gözümüzün önünde gördüğümüz hızla hareket eden kısa sürede kaybolan küçük parlak noktaların oluşma sebebi ise farklıdır.bu durum çoğunlukla parlak mavi ışığa örneğin gökyüzüne bakarken ortaya çıkar.

Retinadaki kılcal damarların içindeki kan hücreleri yaklaşık 430 nm dalga boyundaki mavi ışığı soğururken,beyaz kan hücreleri ışığı geçirir.bu durum göze gelen ışığın,kılcal damarların gerisinde bulunan ışığa duyarlı sinir hücreleri tarafından farklı şekillerde algılanmasına neden olur,ve retinadaki kılcal damarlar içindeki beyaz kan hücrelerinin parlak beyaz noktalar şeklinde görülmesine neden olur.

Bir kez daha  mı yanıldınız...