27 Aralık 2014 Cumartesi
Gerçekler!
Tarih 27 Aralık 2014 Cumartesi | Unknown
21 Aralık 2014 Pazar
Kalk Sevgilim!
Tarih 21 Aralık 2014 Pazar | Unknown
Kalk Sevgilim...
Kalk sevgilim
yağıyor bizim için yağmurlar
ta uzaklardan
ıslık çalıyor rüzgarlar
ve bak ne güzel
dans ediyor sokak sokak lambalar
biliyorum bu gece bu şehrin bize anlatacağı çok şey var
koşalım,bağırıp çığıralım sevgilim
ıslanalım, sırılsıklam
ve bir ara
yıkanmak istemeyen bir çocuk ol sen
çeksem nazını,ve sonra çeksem ellerini
koşalım hiç durmadan
bulutlar taşıyamaz oldu
neden?bir o kadar hüzünlü bugün
mutluluğun gözyaşları belki de
görünce aşkımızı
her damla
sana yazmaya doyamadığım şiirlere kelime oluveriyor
sel olsun, baş kaldırsın sevdamız
duyulsun diyardan diyara
ve bir ara
yağmur oluyorsun sen
dolduruyorum yüreğime
taşıveriyorsun
süzülüyorsun bedenimden
üşümüyorum
ve biliyor musun sevgilim
ellerim saçlarına değdikçe daha da güzellleşiyorsun
aah yar
yüreğimi yar
koş, ardına bakmadan
cam arkasından bize bakan birileri var...
(ali CAN/kaldırımtaşları)
ali CAN
Kalk sevgilim
yağıyor bizim için yağmurlar
ta uzaklardan
ıslık çalıyor rüzgarlar
ve bak ne güzel
dans ediyor sokak sokak lambalar
biliyorum bu gece bu şehrin bize anlatacağı çok şey var
koşalım,bağırıp çığıralım sevgilim
ıslanalım, sırılsıklam
ve bir ara
yıkanmak istemeyen bir çocuk ol sen
çeksem nazını,ve sonra çeksem ellerini
koşalım hiç durmadan
bulutlar taşıyamaz oldu
neden?bir o kadar hüzünlü bugün
mutluluğun gözyaşları belki de
görünce aşkımızı
her damla
sana yazmaya doyamadığım şiirlere kelime oluveriyor
sel olsun, baş kaldırsın sevdamız
duyulsun diyardan diyara
ve bir ara
yağmur oluyorsun sen
dolduruyorum yüreğime
taşıveriyorsun
süzülüyorsun bedenimden
üşümüyorum
ve biliyor musun sevgilim
ellerim saçlarına değdikçe daha da güzellleşiyorsun
aah yar
yüreğimi yar
koş, ardına bakmadan
cam arkasından bize bakan birileri var...
(ali CAN/kaldırımtaşları)
ali CAN
20 Aralık 2014 Cumartesi
Tenim Karı Üşütür!
Tarih 20 Aralık 2014 Cumartesi | Unknown
Tenim Karı Üşütür...
Mavi çarşaflı gökyüzü yine terk etti
kimseleri dinlemeden
şimdi siyah bir gece...
bir fincan kahvenin uykumla savaşını duymayacak kadar sağırım.
yüreğimdeki taşlar oynuyor yerinden
kalp bir şeylerin hazırlığında
ve sanki,hızlı hızlı çarpmakta
duy sevgilim..
merhabalar salıyorum uzaklara
karıncalarla selamlaşmak işe yarar mı?
işte tıpkı benim gibi
acı çekiyorum derinden
acı çekmezse insan,kısıtlanıyormuş hayat
biliyorum
saate bakıyorum an be an
ve çabuk geçsin diye zaman
uyan sevgilim
ölümün şekilsiz görüntüleri beliriveriyor bir an
karşım alabildiğince kabristan
mumlarsa hiç sönmüyor yağmura inat..kara inat
herkesin koyun koyuna yattığı toplama bir hayat
kar üşütmez her bedeni
tenler de karı üşütür
anlıyorum..
gör sevgilim
gecenin ilerleyen her saati
sanki balyoz olup iniyor başıma
yüreğime seneler yükleniyor
durun..!yok mu duyan!
hayallarimde gezdirdiğim gemiler var benim
henüz limanına varmayan...
aah sevgilim kalk gidelim buralardan...
(ali CAN/tenimkarıüşütür)
ali CAN
Mavi çarşaflı gökyüzü yine terk etti
kimseleri dinlemeden
şimdi siyah bir gece...
bir fincan kahvenin uykumla savaşını duymayacak kadar sağırım.
yüreğimdeki taşlar oynuyor yerinden
kalp bir şeylerin hazırlığında
ve sanki,hızlı hızlı çarpmakta
duy sevgilim..
merhabalar salıyorum uzaklara
karıncalarla selamlaşmak işe yarar mı?
işte tıpkı benim gibi
acı çekiyorum derinden
acı çekmezse insan,kısıtlanıyormuş hayat
biliyorum
saate bakıyorum an be an
ve çabuk geçsin diye zaman
uyan sevgilim
ölümün şekilsiz görüntüleri beliriveriyor bir an
karşım alabildiğince kabristan
mumlarsa hiç sönmüyor yağmura inat..kara inat
herkesin koyun koyuna yattığı toplama bir hayat
kar üşütmez her bedeni
tenler de karı üşütür
anlıyorum..
gör sevgilim
gecenin ilerleyen her saati
sanki balyoz olup iniyor başıma
yüreğime seneler yükleniyor
durun..!yok mu duyan!
hayallarimde gezdirdiğim gemiler var benim
henüz limanına varmayan...
aah sevgilim kalk gidelim buralardan...
(ali CAN/tenimkarıüşütür)
ali CAN
10 Aralık 2014 Çarşamba
Bir Yaprakta Hayat!
Tarih 10 Aralık 2014 Çarşamba | Unknown
Üşüyor Ruhum...
Bugünün takvim yaprağına,
belki de son sahneyi oynamak için yazdırdım adımı...
dalıyorum çok uzaklara
ve gerçek dünyanın görüntüleri yavaş yavaş siliniyor önümden
gözlerimin önünden hayal mi ,gerçek mi ayırt edemediğim geçmişim geliyor
belki ağır ağır,belki de acıta acıta...
ruhumla beraber bedenimde üşüyor
ve elimdeki sıcak çay bedenimi ısıtamıyor artık...
ruhuma yalnızlık depremi atılıyor aniden
ve geçmişe dair takvimleri alıyorum elime
ve okuduğum her yaprakta ruhsal bir fırtına yaşıyorum
her okuyuşumda
acısız nefes almak tek dileğim
bitmek bilmeyen sorular
hem korku hem de telaş barındıran
bardağımın sonunda kalan iki yudumluk çayı tek yudumda içiyorum...
boğazımda geçen her yudum çay,
kaç yıldır yıpranan ruhumu yumuşatmaya yetmiyor
sahi neden büyümek için sabırsızlanıyorsun?
hayat bazen bir anda istemediğimiz kadar büyütemez mi insanı...
yoksa daha gitmediğin diyarlar
hissetmediğin rüzgarlar
ayak basmadığın kumlar
uçurtmadığın uçurtmalar mı var..
sanırım...
sen de benim gibi hayalcisin...
nasıl olsa yarın da yaşayacaksın(?)...
gözlerimden düşen bir kaç damla yaş,takvime dağılıyor,
dağılıyor takvim..
dağlıveriyor ,ruhum bedenim...
Altı üstüne geliyor belki de hayatın...
(aldanmadanyaşamak/ali CAN)
ali CAN
Bugünün takvim yaprağına,
belki de son sahneyi oynamak için yazdırdım adımı...
dalıyorum çok uzaklara
ve gerçek dünyanın görüntüleri yavaş yavaş siliniyor önümden
gözlerimin önünden hayal mi ,gerçek mi ayırt edemediğim geçmişim geliyor
belki ağır ağır,belki de acıta acıta...
ruhumla beraber bedenimde üşüyor
ve elimdeki sıcak çay bedenimi ısıtamıyor artık...
ruhuma yalnızlık depremi atılıyor aniden
ve geçmişe dair takvimleri alıyorum elime
ve okuduğum her yaprakta ruhsal bir fırtına yaşıyorum
her okuyuşumda
acısız nefes almak tek dileğim
bitmek bilmeyen sorular
hem korku hem de telaş barındıran
bardağımın sonunda kalan iki yudumluk çayı tek yudumda içiyorum...
boğazımda geçen her yudum çay,
kaç yıldır yıpranan ruhumu yumuşatmaya yetmiyor
sahi neden büyümek için sabırsızlanıyorsun?
hayat bazen bir anda istemediğimiz kadar büyütemez mi insanı...
yoksa daha gitmediğin diyarlar
hissetmediğin rüzgarlar
ayak basmadığın kumlar
uçurtmadığın uçurtmalar mı var..
sanırım...
sen de benim gibi hayalcisin...
nasıl olsa yarın da yaşayacaksın(?)...
gözlerimden düşen bir kaç damla yaş,takvime dağılıyor,
dağılıyor takvim..
dağlıveriyor ,ruhum bedenim...
Altı üstüne geliyor belki de hayatın...
(aldanmadanyaşamak/ali CAN)
ali CAN
30 Kasım 2014 Pazar
Kalp Krizi!
Tarih 30 Kasım 2014 Pazar | Unknown
doktor yokken....siz varsanız...!
Kalp Krizinde ilk yardım..!
ali CAN
İnanç!
Tarih | Unknown
İnanç..?
Zamanın birinde ,bir köyde kuraklık nedeniyle tüm köylüler yağmur duasına çıkmaya karar vermişler.
Dua edileceği gün herkes toplanmış.
Yalnızca genç bir adam yanında şemsiyesi ile gelmiş...
İşte o gün anlaşıldı ki bu, inanç'ın ta kendisiydi...
ali CAN
Zamanın birinde ,bir köyde kuraklık nedeniyle tüm köylüler yağmur duasına çıkmaya karar vermişler.
Dua edileceği gün herkes toplanmış.
Yalnızca genç bir adam yanında şemsiyesi ile gelmiş...
İşte o gün anlaşıldı ki bu, inanç'ın ta kendisiydi...
ali CAN
20 Kasım 2014 Perşembe
Kurşun'lar Değmesin Kalem'ine!
Tarih 20 Kasım 2014 Perşembe | Unknown
Kurşun Kalem Kelamından
Çocuk, büyükbabasının mektup yazışını izliyordu. Birden sordu :
“Bizim başımızdan geçen bir olayı mı yazıyorsun ? Benimle ilgili bir hikâye
olma ihtimali var mı ? ”
Büyükbaba yazmayı kesti, gülümsedi ve torununa şöyle dedi :
“Doğru, senin hakkında yazıyorum. Ama kullandığım kurşun kalem yazdığım
kelimelerden çok daha önemli. Umarım büyüdüğünde bu kalemi sen de seversin.”
Çocuk kaleme merakla baktı ama özel bir şey göremedi.
“İyi ama bu kalem benim hayatımda gördüğüm diğer kalemlerden hiç farklı değil ki ! ”
“Bu tamamen nesnelere nasıl baktığınla ilgili. Bu kalemin beş önemli
özelliği var ve sen de bu özellikleri kendinde benimseyebilirsen hep
dünyayla barışık bir insan olursun.”
“Birinci özellik : Harika şeyler yapabilirsin ama attığın adımları
yönlendiren bir el olduğunu asla unutma. Bizim için bu el Tanrı’dır ve her
zaman kendi kudretiyle bizi o yönlendirir.”
“İkinci özellik: Zaman zaman her ne yazıyorsam durmam ve kalemimin ucunu
açmam gerekir. Bu kaleme biraz acı çektirse de sonuçta daha sivri olmasını
sağlar. Bu yüzden bazı acılara göğüs germeyi öğrenmelisin, bu acılar seni
daha iyi bir insan yapar.”
“Üçüncü özellik : Kurşun kalem, yanlış bir şey yazdığında bunu bir silgiyle
silmene her zaman olanak tanır. Yaptığımız bir şeyi sonradan düzeltmenin
kötü bir şey olmadığını anlamalısın, aksine bu bizi adalet yolunda tutmaya
yarayan en önemli şeylerden biridir.”
“Dördüncü özellik: Kurşun kalemin en önemli kısmı, kalemin yapıldığı ahşabın
ya da dışarıya yansıyan şekli değil, içerisinde yer alan kurşunudur. O
yüzden her zaman kendi içine bakmalı, en çok onu korumalısın.”
“Beşinci ve son özelliği ise her zaman bir iz bırakmasıdır. Aynı şekilde
sen de hayatta yaptığın her şeyin bir iz bırakacağını bilmeli ve her
hareketinin farkında olmalısın.”
Kalem kelimesi Türkçe'ye Arapça'dan geçmiştir.
Yunancada kamış anlamına gelen kalamos kelimesinin Arapçada kalem şekine dönüştüğü düşünülüyor.Kalem kelimesinin Latincesi olan pencillus küçük kuyruk anlamına gelir.
Eski yunancada yazmak anlamına gelen grafit kelimesi 18.yyda Alman kimyacı A.G Werner tarafından kullanılmaya başlandı.
Karbonun(C) allotroplarından olan (yani farklı geometrik şekli) Grafit 16.yy ortalarında İngiltere'de keşfedildi.
Ortalama bir kurşun kalem 56 km uzunluğunda çizgi çizebilecek,ya da 45.000 kelime yazabilecek kadar grafit içerir.
Fransız araştırmacılar kurşun kalem izlerini silmek için bir çeşit bitkisel sakız olan kauçuğu kullanma fikrini tesadüfen bulmuş.
O zamana kadar silme işi ekmek kırıntılari ile yapılıyormuş.
1861de Eberhard Faber ilk seri üretim fabrikasını New York'ta kurdu.
Kurşun kalem Amerikan iç savaşı sırasında askerlere verilen temel araç gereçler arasında yer almış...
(Kalem kılıçtan keskindir,acaba temel felsefe bu muydu :) )
Dünyadaki kurşun kalemlerin yarısından fazlası Çin'den geliyor.
Kurşun kalemler yerçekimsiz ortamda kullanılabilir.Uzay çalışmalarının ilk yıllarında ABDli ve Rus astronotların kurşun kalem kullandığı söyleniyor.
Kuala Lumpur yakınlarında üreticisi tarafından sergilenen yaklaşık 20 metre uzunluktaki dünyanın en büyük kurşun kalemi,Malezya ağacından ve polimerden yapılmış.
Kalemlerin üzerindeki B ve H harfleri sertlik ve siyahlık derecesini belirtir.B;black ,H;hard;sert kelimelerinin baş herfleridir İngilizcede... Grafit ve kil oranları değiştirilerek sertlik ve siyahlık ayarlanır...
ali CAN
Çocuk, büyükbabasının mektup yazışını izliyordu. Birden sordu :
“Bizim başımızdan geçen bir olayı mı yazıyorsun ? Benimle ilgili bir hikâye
olma ihtimali var mı ? ”
Büyükbaba yazmayı kesti, gülümsedi ve torununa şöyle dedi :
“Doğru, senin hakkında yazıyorum. Ama kullandığım kurşun kalem yazdığım
kelimelerden çok daha önemli. Umarım büyüdüğünde bu kalemi sen de seversin.”
Çocuk kaleme merakla baktı ama özel bir şey göremedi.
“İyi ama bu kalem benim hayatımda gördüğüm diğer kalemlerden hiç farklı değil ki ! ”
“Bu tamamen nesnelere nasıl baktığınla ilgili. Bu kalemin beş önemli
özelliği var ve sen de bu özellikleri kendinde benimseyebilirsen hep
dünyayla barışık bir insan olursun.”
“Birinci özellik : Harika şeyler yapabilirsin ama attığın adımları
yönlendiren bir el olduğunu asla unutma. Bizim için bu el Tanrı’dır ve her
zaman kendi kudretiyle bizi o yönlendirir.”
“İkinci özellik: Zaman zaman her ne yazıyorsam durmam ve kalemimin ucunu
açmam gerekir. Bu kaleme biraz acı çektirse de sonuçta daha sivri olmasını
sağlar. Bu yüzden bazı acılara göğüs germeyi öğrenmelisin, bu acılar seni
daha iyi bir insan yapar.”
“Üçüncü özellik : Kurşun kalem, yanlış bir şey yazdığında bunu bir silgiyle
silmene her zaman olanak tanır. Yaptığımız bir şeyi sonradan düzeltmenin
kötü bir şey olmadığını anlamalısın, aksine bu bizi adalet yolunda tutmaya
yarayan en önemli şeylerden biridir.”
“Dördüncü özellik: Kurşun kalemin en önemli kısmı, kalemin yapıldığı ahşabın
ya da dışarıya yansıyan şekli değil, içerisinde yer alan kurşunudur. O
yüzden her zaman kendi içine bakmalı, en çok onu korumalısın.”
“Beşinci ve son özelliği ise her zaman bir iz bırakmasıdır. Aynı şekilde
sen de hayatta yaptığın her şeyin bir iz bırakacağını bilmeli ve her
hareketinin farkında olmalısın.”
Kalem kelimesi Türkçe'ye Arapça'dan geçmiştir.
Yunancada kamış anlamına gelen kalamos kelimesinin Arapçada kalem şekine dönüştüğü düşünülüyor.Kalem kelimesinin Latincesi olan pencillus küçük kuyruk anlamına gelir.
Eski yunancada yazmak anlamına gelen grafit kelimesi 18.yyda Alman kimyacı A.G Werner tarafından kullanılmaya başlandı.
Karbonun(C) allotroplarından olan (yani farklı geometrik şekli) Grafit 16.yy ortalarında İngiltere'de keşfedildi.
Ortalama bir kurşun kalem 56 km uzunluğunda çizgi çizebilecek,ya da 45.000 kelime yazabilecek kadar grafit içerir.
Fransız araştırmacılar kurşun kalem izlerini silmek için bir çeşit bitkisel sakız olan kauçuğu kullanma fikrini tesadüfen bulmuş.
O zamana kadar silme işi ekmek kırıntılari ile yapılıyormuş.
1861de Eberhard Faber ilk seri üretim fabrikasını New York'ta kurdu.
Kurşun kalem Amerikan iç savaşı sırasında askerlere verilen temel araç gereçler arasında yer almış...
(Kalem kılıçtan keskindir,acaba temel felsefe bu muydu :) )
Dünyadaki kurşun kalemlerin yarısından fazlası Çin'den geliyor.
Kurşun kalemler yerçekimsiz ortamda kullanılabilir.Uzay çalışmalarının ilk yıllarında ABDli ve Rus astronotların kurşun kalem kullandığı söyleniyor.
Kuala Lumpur yakınlarında üreticisi tarafından sergilenen yaklaşık 20 metre uzunluktaki dünyanın en büyük kurşun kalemi,Malezya ağacından ve polimerden yapılmış.
Kalemlerin üzerindeki B ve H harfleri sertlik ve siyahlık derecesini belirtir.B;black ,H;hard;sert kelimelerinin baş herfleridir İngilizcede... Grafit ve kil oranları değiştirilerek sertlik ve siyahlık ayarlanır...
ali CAN
17 Kasım 2014 Pazartesi
Kendini Sev Önce Bea!
Tarih 17 Kasım 2014 Pazartesi | Unknown
Aah bu çalan şarkılar...):
Genellemelere bayılır ayrıntıda boğuluruz...
Önyargılarımızı kesin bilgi rutini sayar huzur bulmaya çalışırız...
Kazalar facialar kıyımlar ve doğal afetler en mühim anılarımızdır...
Aynı derede üç beş defa boğulabiliriz..
Aynı anda aynı yerde hem çok gaddar hem de çok sulugöz olabiliriz...
Çay ve sigara çay ve sigaradan öte bir şey gibi durur ellerimizde....
Kendimize çevremize değil çevremizi kendimize benzetmeyi hep iyi sayarız...
Yalnız kalmayı istemek ve yalnız olamamak gibi süper çelişkilerimiz vardır.
Fikir çalmayı akıl yürütmek sayarız..
İç ve dış mihraklar nedense onca memleket ve halk dururken hep bizim memleketimiz ve halkımız üzerinde çalışır.
Anlamadığımız şeylerden ya korkar ya da aşağılarız...
Hayatı bu sayar ve bu hayatı değiştirmeyi pek göze alamayız..
(pnguen drgsndn alntdr)
Herkese benden çaaaay...içme de göreyim :)
ali CAN
Genellemelere bayılır ayrıntıda boğuluruz...
Önyargılarımızı kesin bilgi rutini sayar huzur bulmaya çalışırız...
Kazalar facialar kıyımlar ve doğal afetler en mühim anılarımızdır...
Aynı derede üç beş defa boğulabiliriz..
Aynı anda aynı yerde hem çok gaddar hem de çok sulugöz olabiliriz...
Çay ve sigara çay ve sigaradan öte bir şey gibi durur ellerimizde....
Kendimize çevremize değil çevremizi kendimize benzetmeyi hep iyi sayarız...
Yalnız kalmayı istemek ve yalnız olamamak gibi süper çelişkilerimiz vardır.
Fikir çalmayı akıl yürütmek sayarız..
İç ve dış mihraklar nedense onca memleket ve halk dururken hep bizim memleketimiz ve halkımız üzerinde çalışır.
Anlamadığımız şeylerden ya korkar ya da aşağılarız...
Hayatı bu sayar ve bu hayatı değiştirmeyi pek göze alamayız..
(pnguen drgsndn alntdr)
Herkese benden çaaaay...içme de göreyim :)
ali CAN
16 Kasım 2014 Pazar
Uçak Kazasından Sonra Kara Kutu Nasıl Bulunur?
Tarih 16 Kasım 2014 Pazar | Unknown
Kara Kutu Nedir?
Bulutların üzerinden seyre dalmak ;ufacık dünyayı...
Güzeldi,en havalı şeydi onun için...
Bulutları parçalamak belki de bazen,hırçın hırçın...
Yıldızlara bir adım daha yaklaşmanın mutluluğuydu belki de şımartan...
Ayakların yerden kesilmesi tam da buydu sanırım...
Burnunun havalarda olması da ayrı bir tezatlık ...
Her şeye rağmen iyiydi işte her şey...
Neden uzatıyorum ki ben..!
Ama ...Ama ta o talihsiz kaza, kanatlara çarpana kadar...
Bakmayın böyle serince söylediğime..Sevgilimdi bu cümleleri hatırlatan,ve kaybettim onu o dehşet faciada...
Düşünüyorum kara kara...Sesini özledim onun...
Belki de şimdi:sadece sesini..!
Hissedebilir miyim ki, ondan bir kırıntı da olsa!?
Uzaktan bir ses!kara kutu mu dedin?sanırım şimdilerde tek mutluluk kaynağım!
Nedir peki bu kara kutu?Ne işe yarar?
Kara kutu yani uçuş kayıt cihazı bir uçak kazasından sonra kazaya sebep olan etkenlerin belirlenmesini sağlayan en önemli araçtır...
Aslında kokpitteki sesleri kaydeden ve uçuş bilgilerinin depolandığı iki ayrı kutudan oluşur.
Uçuş kayıt cihazlarında verilen bilgilerin depolandığı sistemler yüksek hızlarda gerçekleşen kazalara ve kaza sonrası oluşabilecek yangınlara dayanıklı koruyucu kutularda bulunur.
Ancak bazı durumlarda hasar görebilirler.
Her uçağın acil durumlarda konumunun belirlenmesini sağlayan donanımları vardır.
İvmelenmedeki değişimi algılayan sensörler sayesinde çarpmadan sonra etkin hale gelen bu vericiler uluslar arası arama ve kurtarma uyduları tarafından algılanarak uçağın yerinin belirlenmesini sağlar.
Ancak bu vericiler sualtında sinyal gönderemez.
Bu nedenle uçağın enkazının suyun altına battığı durumlar için kayıt cihazlarında sualtında bulunmalarını kolaylaştıran sistemler bulunur..
Enerjisini bataryalardan sağlayan bu cihaz suya battığında ses dalgaları yaymaya başlar.
Bu sistemler yaklaşık 6000 m derinliğe kadar 30 gün süreyle ses dalgaları yayabilir. Ve yayılan sinyaller 2-3 km mesafeden tespit edilebilir.
Bataryanın gücündeki azalma nedeniyle zayıflasalar da yayılan ses dalgalarının 60 gün boyunca algılanması mümkündür...
Aah sevgilim,ben yine de seni, sesini özledim...
(not:bilimsel veriler blmtknk drgsndn derlenmiştir)
ali CAN
50 Yaş Şiiri!
Tarih | Unknown
50 Yaş!
Ne zaman baksam çevreme elli yıl sonra
Hep aynı gördüklerim; bir keşmekeş, bir bozuk düzen
Bir lokma ekmek uğruna tükenmesi insanların
Yaşamak ve ölmek için hep aynı neden
Sefil doymazlık: ete, kana, paraya
Öylesi bir açlık ki eksilmeyen, bitmeyen
İnsan, ezebildiğince mutlu insan, oğul
Nereye gidersen git hep o tuzak, o dümen
Küçük hesaplarla kabaran büyük hesaplar
Ve değişmez çığlığı insanoğlunun: Ben, ben, ben!"
Sen yok musun? Onlar yok mu? Biz yok muyuz?
Nereye bu gidiş? Delicesine pupa yelken
Söyle neyi değiştirebilirsin ki tek başına
Yıldırırlar, sustururlar vururlar seni de hemen
Düşler bitmişse, gerçekler bir tokat gibi inmişse
Tek başına mutlu ol bakalım, olabilirsen
En güzeli sevmek diyeceksin insanları tümüyle
Usanmadan, bir şey ummadan, beklemeden
Ver, durmadan ver, eller uzanmış, baksana
Ver ki; kurulsun sofra, başlasın şölen
Bir yanda umutların, düşlerin, düşüncelerin
Bir yanda aldığını geri vermez koca bir evren
Bak! Bütün ağızlar yutmaya hazır seni
Bir noktadan, bir lokmadan başka nesin sen
Dönüp gerilere bakıyorum, bir de kendime
Elli yıl geçmiş, ha gün, ha yarın derken
Değişen birşey yok, bir şaşkın benden başka
İşte aynı yol, aynı kapı, aynı merdiven
Hani nerdeler? Kimi yitmiş kimi gitmiş dostların
Bir ak saçlı anan kalmış yolumu bekleyen
Sabah-öğle-akşam . . . Hep o tekdüze yaşam
Ve kırılmış bir kalple yorulmuş bir beden
İşte böyle geçti yıllar. bozbulanık
Ben sevdim, ben ağladım, başkalarıydı gülen
Ne zaman uzattıysam ellerimi, parçalandı
Mutluluk serseri bir mayındı denizlerimde yüzen ...
(ümtyşroğzcan)
ali CAN
Ne zaman baksam çevreme elli yıl sonra
Hep aynı gördüklerim; bir keşmekeş, bir bozuk düzen
Bir lokma ekmek uğruna tükenmesi insanların
Yaşamak ve ölmek için hep aynı neden
Sefil doymazlık: ete, kana, paraya
Öylesi bir açlık ki eksilmeyen, bitmeyen
İnsan, ezebildiğince mutlu insan, oğul
Nereye gidersen git hep o tuzak, o dümen
Küçük hesaplarla kabaran büyük hesaplar
Ve değişmez çığlığı insanoğlunun: Ben, ben, ben!"
Sen yok musun? Onlar yok mu? Biz yok muyuz?
Nereye bu gidiş? Delicesine pupa yelken
Söyle neyi değiştirebilirsin ki tek başına
Yıldırırlar, sustururlar vururlar seni de hemen
Düşler bitmişse, gerçekler bir tokat gibi inmişse
Tek başına mutlu ol bakalım, olabilirsen
En güzeli sevmek diyeceksin insanları tümüyle
Usanmadan, bir şey ummadan, beklemeden
Ver, durmadan ver, eller uzanmış, baksana
Ver ki; kurulsun sofra, başlasın şölen
Bir yanda umutların, düşlerin, düşüncelerin
Bir yanda aldığını geri vermez koca bir evren
Bak! Bütün ağızlar yutmaya hazır seni
Bir noktadan, bir lokmadan başka nesin sen
Dönüp gerilere bakıyorum, bir de kendime
Elli yıl geçmiş, ha gün, ha yarın derken
Değişen birşey yok, bir şaşkın benden başka
İşte aynı yol, aynı kapı, aynı merdiven
Hani nerdeler? Kimi yitmiş kimi gitmiş dostların
Bir ak saçlı anan kalmış yolumu bekleyen
Sabah-öğle-akşam . . . Hep o tekdüze yaşam
Ve kırılmış bir kalple yorulmuş bir beden
İşte böyle geçti yıllar. bozbulanık
Ben sevdim, ben ağladım, başkalarıydı gülen
Ne zaman uzattıysam ellerimi, parçalandı
Mutluluk serseri bir mayındı denizlerimde yüzen ...
(ümtyşroğzcan)
ali CAN
Isırgan Otu Neden Yakıyor?
Tarih | Unknown
Isırgan Ot...
Isırgan otu yıllardır çeşitli hastalıkların tedavşsi için kullanılan bir bitki.
Isırgan otunun yapraklarında ve gövdesinde içi boş tüp şeklinde ince tüyler ve temas edildiğinde ciltte tahrişe neden olan kimyasal maddeler vardır.
Bu kimyasal maddeler arasında formik asit (karıncalarda da var) histamin ,serotonin ,asetilkolin bulunur.
Sivri uçlu tüylerin yüzeyi camsı yapıdadır.Hafifçe dokunulduğunda bile kırılırlar ve içlerindeki kiöyasal maddeler deriye geçer.
Bu maddeler deride bölgesel olarak acıya kızarıklığa, şişkinliğe, kaşıntı ve uyuşmaya neden olabilir.
Formik asitin zehirleyici etkisi insanlar üzerinde düşüktür.
Ancak ciltte tahrişe neden olur.
Histamin,asetilkolin ve serotonin ise nörotransmitter özellikte olan,yani sinir hücreleri arasında iletişimi sağlayan maddelerdir.
Bağışıklık sisteminin bir parçası olan histamin beyaz kan hücrelerinin ve bazı proteinlerin iltihaplı bölgeye geçişini hzılandırır ve yangıya neden olur.
Her ne kadar acı olsa da, ısırgan otu yüzyıllardır insanlar tarafaından kaslardaki ve eklemlerdeki ağrıların,egzema ,eklem iltihabı gibi hastalıkların tedavisi için kullanılıyor...
(Not:Bu yazı blmtknk drgsndn derlenmiştir)
ali CAN
Isırgan otu yıllardır çeşitli hastalıkların tedavşsi için kullanılan bir bitki.
Isırgan otunun yapraklarında ve gövdesinde içi boş tüp şeklinde ince tüyler ve temas edildiğinde ciltte tahrişe neden olan kimyasal maddeler vardır.
Bu kimyasal maddeler arasında formik asit (karıncalarda da var) histamin ,serotonin ,asetilkolin bulunur.
Sivri uçlu tüylerin yüzeyi camsı yapıdadır.Hafifçe dokunulduğunda bile kırılırlar ve içlerindeki kiöyasal maddeler deriye geçer.
Bu maddeler deride bölgesel olarak acıya kızarıklığa, şişkinliğe, kaşıntı ve uyuşmaya neden olabilir.
Formik asitin zehirleyici etkisi insanlar üzerinde düşüktür.
Ancak ciltte tahrişe neden olur.
Histamin,asetilkolin ve serotonin ise nörotransmitter özellikte olan,yani sinir hücreleri arasında iletişimi sağlayan maddelerdir.
Bağışıklık sisteminin bir parçası olan histamin beyaz kan hücrelerinin ve bazı proteinlerin iltihaplı bölgeye geçişini hzılandırır ve yangıya neden olur.
Her ne kadar acı olsa da, ısırgan otu yüzyıllardır insanlar tarafaından kaslardaki ve eklemlerdeki ağrıların,egzema ,eklem iltihabı gibi hastalıkların tedavisi için kullanılıyor...
(Not:Bu yazı blmtknk drgsndn derlenmiştir)
ali CAN
Mumyalama Nasıl Yapılır?
Tarih | Unknown
Mumyalama Nasıl Yapılır?
Sanat bedenlerde de gizlidir dedi belki birileri...
Sanatı ölümüne ölümüne yaşatmaya çalıştılar...
Yaşamak sevdası ağır bastı zamana inat!..belki de...
Doyamadılar..
Aldandılar ve tekrar yaşamak istediler..
Ve bizler de inanç olgusu dedik her zaman...Böyle inandılar işte...
Kim bilebilir ki...
...
Mumyaladılar, mumyalandılar...
Peki nedir mumyalamak? Nasıl yapılır?
Mumyalar içinde bulundukları koşullar nedeniyle derileri ve organları çürümeyen ölülerdir.
Bazı mumyalar insanlar tarafından bilerek mumyalanmıştır.
Bazıları ise içinde bulundukları doğal koşullar nedeniyle tesadüfen(?) oluşur.
Yeryüzündeki bütün kıtalarda mumyalara rastlanmıştır.
Doğal yollarla oluşmuş bilinen en eski mumya bir insan kafasına aittir.1936da Güney Amerikada keşfedilen bu mumyanın 6000 yıllık olduğu düşünülüyor.
Bilerek mumyalanan en eski mumya ise Şili de bulunmuştur,ve yaklaşık 7000 yılllıktır.
Mumyaların bozulmadan kalmalarıının nedeni içinde bulundukları ortamın çürümeyi gerçekleştiren mikroorganizmaların yaşamasına izin vermemesidir.
Eski mısırda insanlar öldükten sonra çöl kumları içindeki mezarlara gömülmüştür.Çok sıcak ve kuru olan çöl kumları suyun cesetlerden uzaklaşmasına neden oluyor ve böylece çürüme engellenerek mumyalar oluşuyordu.yani doğal mumyalardı bunlar...
Mumyalamanın en önemli aşaması çürümenin engellenmesi için iç organların cesetten çıkarılması ve vücudun çeşitli baharatlar ve palmiye şarabıyla yıkanmasıdır...
Daha sonra natron(sulu sodyum karbonat) kullanılarak içi boşaltılmış vücudun ve derinin sudan arınması sağlanır.
İç organlar da sudan arındırıldıktan sonra ya gövdenin içine konur ya da ayrı kaplar içinde saklanırdı.
Mumyalamanın bu ilk aşaması yaklaşık 40 gün sürer...
Su cesetten uzaklaştırıldıktan sonra mumya keten kumaşlarla sarmalanır ve reçineyle kaplanarak nemli havayla temas etmesi engellenir..
Böylece mikroorganizmaların ölüyü çürütmesinin önüne geçilir...
İnanmadan yaşamak imkansızdı...Ve şimdi de tarih yazdı...Doğru veya yanlış...
Kim bilebilirdi ki...
(Not:Bilimsel veriler bilimtknkdrgsnden derlenmiştir.)
ali CAN
14 Kasım 2014 Cuma
Gözlerime İyi Bak!
Tarih 14 Kasım 2014 Cuma | Unknown
Silik Bir Hikaye...
Gözlerinizin... körlüğü.!Yeryüzünün kapkara kesilmesi ne garip...Renklerin silinmesi..Seslerle hayata tutunması insanın,çok garip...
Gözlerinizi kapadığınızda kaç dostunuzu tanıyabilirsiniz.?
Kaç kişiyle anlaşabilirsiniz...Onların onlar olduklarını nasıl anlarsınız..?
Örneğin ben yaklaşan kişinin en yakın arkadaşım olan Zeynep olduğunu çok rahat anlarım..
Onun yürüyüşünde ritmik bir bozukluk vardır..:.tak..tak...tak...diye yürümez...:tak tak...tak tak...
Onu tanıdıktan sonra bu ritim yer etti zihnimde..bir yerde bir cama vurulsa..tak tak...ya da bir sofrada porselen kaplardan bir kaşık şıkırtısı gelse..Zeynep gelir gözlerimin önüne..
ya da kendi deyimler sözlüğümle konuşayım,en yakın arkadaşım Zeynep gelir gözlerimin önüne...
Şimdi biraz trajediye kaçmamı istermisiniz?
En yakın arkadaşım Zeynep'i bir kez bile olsun görmedim.
İşte trajedim!
'' En büyük trajedi ,öleceğini bile bile yaşamaktır!'' diye bir şey okumuştum...!
Aman yine okumuştum dedim...Sizinle ayni dili konuşmak için yalanlara başvuruyorum ama kendim de inanmıyorum dediklerime...Okumamıştım,dinlemiştim..
En yakın arkadaşım, sesli kitabım Zeynep'ten...
Zeynep en son bana bir arkadaşın günlüğünden bir duvar yazısı okumuştu...:
''Eskiden toz pembe hayallerim vardı,şimdi pembesi gitti tozu kaldı! ''
Burnu kocaman,dişleri ayrık,ve tane tane..iri gözleri var.,elbette gözlükleri..saçları küt...zihin tuvalime böyle çizmişim Zeynep'i..
Bana benzemesini istemediğim için belki de...Ne kendisinin ne kaderinin...!O benim arkadaşım olarak kalsın yeter...
-Anne bahar geldi mi?
-Hayır,kızım...
-Gelince söyler misin
-!...
Gözleriniz kapalıyken birine aşık oldunuz mu hiç?hayır benzetme yapmıyorum!körü körüne değil yani görmeden birini sevdiğiniz oldu mu?Benim oldu..!
Bundan yıllar önce,annem beni Zeynep'le bir konsere götürmüştü..Ücretsiz bir yaz şenliği...öyle anons edilidi,ve anons edilmeden önce bir grup çıktı sahneye...
Gruptular,çünkü bir çok farklı ses vardı,bir çok farklı enstrüman,..
ve sahnedeki ses teke indi,,,ve etrafımdaki tüm sesleri sildim,ve o sese yoğunlaştım...Sesi duydum,sese aşık oldum..Sözlerin güzelliği eklendi sese...
...................
İlk kliplerini ben çektim zihin kameramla..Solistin adı yok..Klibin adı ''körkütük''..
Bir dağ köyü,mevsim kış..Adsız solist, grubuyla dağa karşı şarkısını söylüyor..
Bir dağın eteğinde,,ses dağa çarpıp çarpıp aşağılara iniyor...aşağıda yapayalnız bir ev...odada yapayalnız bir kız..odanın camlarına çarpıyor ses..kız dışarı çıkıyor,sese doğru koşmak istiyor..annesi gitme diyor...gö.re.mez.sin...diyor..kız ''ses!'' diyor...
Bu ses beni çağırıyor,,
karlara bata çıka,düşe kalka bir tepeye çıkıyor..çığlık çığlığa bir çığ geliyor kızın üzerine..kız adsız gruba ortak oluyor..çığa çarpıyor sesi...çığ yuvarlandıkça eriyor...eriyen kar diğerlerini eritiyor...
.......
Görmek inanmaktır diyorlar...İnanmıyorum!İnsanlar görmediklerine inanmıyorlar..!Ben iki kat inanıyorum...Çünkü iki kat görmüyorum...
-Anne bahar geldi mi
-Hayır,kızım
-Gelince söyler misin...
-!...
Gözlerinizi kapadığınızda hangi mevsimde olduğunuzu tahmin edebilir misiniz?Edersiniz!!Biliyorum..bu çok basit bir şey sizin için...
Ben mevsimlerimi yitirdim...hep aynı mevsimde yaşıyorum..o kadar çok isterdim ki yeni gelen mevsimden insanları haberdar etmeyi...en hüzünlü mevsimden bile gülücükler saçarak bahsetmeye razıyım..Yeter ki..!
Az şeyle yetinmeyi bilirim..yeter ki bir kerecik bir fırsat verilsin hava durumunu ben sunayım...
.........
Yayını kesebilir misiniz...Yapamıyorum! Dışarıyı anlatamıyorum...dışarısı içimi acıtıyor..!
Salyalar saçarak konuşan insanları göremiyorum.mutluyum!
Horlanan,hor bakan insanları göremiyorum!Mutluyum.!
Küçük dağları yaratan küçücük insanları göremiyorum!Mutluyum!
Çarşıda pazarda televizyon kanallarında fotokopi insanları görmüyorum!Mutluyum..!
Bombalanan şehirleri görmüyorum!Mutluyum!
Ve şimdi daha iyi anlamaya başlıyorum küçükken büyükannemin anlattığı masalı...
bin körler masalında yalnızca Yaradan görüyor yarattıklarını...
Kimse kimseye yan gözle bakmıyor...
Bir göz var görmediklerini gören...Biliyorlar ,mutlular...
İçlerinde kocaman bir dünya var...Seni anlıyorum büyükanne...
İçerisi daha güzel diyorsun...Tamam, içeri giriyorum..
İndiriyorum tabiata yeşil rengi veren gözlerime perdelerimi....
(Not:Bu hikaye 'Her hastalık bir hikayedir' adlı kitaptan kesitler halinde özetlenmiştir..Hocam prof.dr Cengiz yakıncı,ve prof dr.Hasan kavruk a teşekkürü borç bilirim.)
ali CAN
13 Kasım 2014 Perşembe
O Gün!
Tarih 13 Kasım 2014 Perşembe | Unknown
O Gün...
O gün..
dünyamı sana verdim,
ve de hiç çekinmedim:
ödünç aldım ahiretimden...
uçan martıların delisi oldum:
ayıramadım bir türlü gözlerimi...
hani o sonsuzluk içinde kanat çırpan...
mavi suların hırçınlığına ilk defa anlam verdim,
dolu dolu:
ve çılgınlığıma renk kattım...
ve renk renk bayrak sallayan gökkuşağına ilişti gözlerim:
el salladım.
gülümsedim içten içten...
O gün..
rüzgarın keskin dokunuşlarına,ve savruşlarına hiç kızmadım:
sendendir dedim...
uçurumların sinsiliğine hiç aldırmadım..
yudum yudum soluklandım..
geminin sessizliğine dayanamadım:
fırtınalar kopardım içimden..
O gün..
resimleri olduğu gibi kattım dünyama:
hiç silmedim,
çoğallttım delicesine...
anılarıma can kattım...
en güzel duyguları alıp çekiverdim zamandan,
yazmaya, çizmeye doyamadım..
ateş olmadan yanmayı öğrendim
ve,
gökyüzünden seni okumayı...
O gün..
dünyamı sana verdiğimi..
ve de,
ahiretimden çalmayı öğrendim...
(ali CAN/kaldırımtaşlarınısayarken)
ali CAN
O gün..
dünyamı sana verdim,
ve de hiç çekinmedim:
ödünç aldım ahiretimden...
uçan martıların delisi oldum:
ayıramadım bir türlü gözlerimi...
hani o sonsuzluk içinde kanat çırpan...
mavi suların hırçınlığına ilk defa anlam verdim,
dolu dolu:
ve çılgınlığıma renk kattım...
ve renk renk bayrak sallayan gökkuşağına ilişti gözlerim:
el salladım.
gülümsedim içten içten...
O gün..
rüzgarın keskin dokunuşlarına,ve savruşlarına hiç kızmadım:
sendendir dedim...
uçurumların sinsiliğine hiç aldırmadım..
yudum yudum soluklandım..
geminin sessizliğine dayanamadım:
fırtınalar kopardım içimden..
O gün..
resimleri olduğu gibi kattım dünyama:
hiç silmedim,
çoğallttım delicesine...
anılarıma can kattım...
en güzel duyguları alıp çekiverdim zamandan,
yazmaya, çizmeye doyamadım..
ateş olmadan yanmayı öğrendim
ve,
gökyüzünden seni okumayı...
O gün..
dünyamı sana verdiğimi..
ve de,
ahiretimden çalmayı öğrendim...
(ali CAN/kaldırımtaşlarınısayarken)
ali CAN
9 Kasım 2014 Pazar
Ölsem Kim Duyacak?
Tarih 9 Kasım 2014 Pazar | Unknown
Ölsem duyacak mısın?
Gece...
yine fısıldıyor inceden..
derin bir yalnızlık...
bir okyanusun ortasındaymışsın! gibi.
coşuyor belki de şimdi maviden kaçan sular,
dokunuyor bedenine suların hırçınlığı...
el sallıyor belki de yıldızlar,
hiç kavuşamayacağını bildiğin...
ve bir tek ay gülümsüyor içten..
gidiyorsun işte...dalıyorsun..
çözülüyorsun...
dağılıyorsun tesbih taneleri gibi...
çığlıkların kayboluyor sessizliğin içerisinden...
gizliye ve gizliden..
sorguluyorsun ruhunu...
sorgulanıyorsun....
demir parmaklıklar arasında da değil hani..
hani kaçmaya fırsat verilmeyen...
sonsuzluğa çırpındığın halde..
sorgulanıyorsun işte..
bir tutukluluk ruh halin..
çırpınıyorsun...
zaman tokatlıyor her yerinden...
hesap soruyormuşçasına...
verdiğini istiyormuşçasına...
akrep bedenini sokuyormuşçasına...
uçurumlar solukluyorsun...
derin derin...
belki de bir el...sadece bir el beklediğin..
ama nafile...
en ince hesaplar yapıyorsun.....
ve de sadece iki rakam ile...
birinde yanlışlar olan...diğerinde doğrular...
çarpıyorsun,topluyorsun,bölüyorsun....
çarpıyor,bölünüyor,toplanamıyorsun...!
belki de elden alıyorsun,çalıyorsun zamandan...
...
hedef tahtası şimdi ruhun..
ve ortasına oturulmuş sanki bedenin.....
savruluyorsun bir o yana bir bu yana...
yaşanmışlıklara tam isabet...on ikiden!
belki de tam kalbinin ortasından...
sıkışıyor işte kalbin...yoksa...
yoksa bu senmiydin...
ve söyle!
ölsem.. kim duyacak ...
ali CAN...
ali CAN...
Gece...
yine fısıldıyor inceden..
derin bir yalnızlık...
bir okyanusun ortasındaymışsın! gibi.
coşuyor belki de şimdi maviden kaçan sular,
dokunuyor bedenine suların hırçınlığı...
el sallıyor belki de yıldızlar,
hiç kavuşamayacağını bildiğin...
ve bir tek ay gülümsüyor içten..
gidiyorsun işte...dalıyorsun..
çözülüyorsun...
dağılıyorsun tesbih taneleri gibi...
çığlıkların kayboluyor sessizliğin içerisinden...
gizliye ve gizliden..
sorguluyorsun ruhunu...
sorgulanıyorsun....
demir parmaklıklar arasında da değil hani..
hani kaçmaya fırsat verilmeyen...
sonsuzluğa çırpındığın halde..
sorgulanıyorsun işte..
bir tutukluluk ruh halin..
çırpınıyorsun...
zaman tokatlıyor her yerinden...
hesap soruyormuşçasına...
verdiğini istiyormuşçasına...
akrep bedenini sokuyormuşçasına...
uçurumlar solukluyorsun...
derin derin...
belki de bir el...sadece bir el beklediğin..
ama nafile...
en ince hesaplar yapıyorsun.....
ve de sadece iki rakam ile...
birinde yanlışlar olan...diğerinde doğrular...
çarpıyorsun,topluyorsun,bölüyorsun....
çarpıyor,bölünüyor,toplanamıyorsun...!
belki de elden alıyorsun,çalıyorsun zamandan...
...
hedef tahtası şimdi ruhun..
ve ortasına oturulmuş sanki bedenin.....
savruluyorsun bir o yana bir bu yana...
yaşanmışlıklara tam isabet...on ikiden!
belki de tam kalbinin ortasından...
sıkışıyor işte kalbin...yoksa...
yoksa bu senmiydin...
ve söyle!
ölsem.. kim duyacak ...
ali CAN...
ali CAN...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)