• Ali Can Bozkurt

  • Ali Can Bozkurt

  • Ali Can Bozkurt

30 Nisan 2014 Çarşamba

Bilinmeyen Bir Denklemsin Sen!

Bir tek varsın kendi iç'inde...
Bir tren yolculuğunda çok bilinmeyenli bir denklem olursun bazen...o kadar sessizliğin arasında bir tek rayların hoş tınısı eşlik eder sana, ve de hafif bir melodi tarzında...

Sessizliğine dümdüz ovalar, yemyeşil ağaçlar, yapayalnız kalmış dağlar eşlik eder şimdi..derinden derine onların içine gömüldüğünü hissedersin, ve dalarsın tüm gerçekçiliğinle...

Bilinmezliğinin çözümünde adeta renkli verilerdir onlar...sana gücenmeden,seni yormadan,sana gülümseyerek,ve bazen de çekingen..

Bazen kelebekler kanat çarparlar uzaktan,tıpkı hayallerin gibi..bilinmezliğine bir nebze dem salarlar sonra...
Sular şırıl  şırıl akar,temizler içindeki sen olmayan tüm çirkinlikleri..

Uçurumlar sana hayatın bazen çekilmez olduğu gerçekliğine göz kırpar..atlayıp yok etmek isterken o bedeni;son anda vazgeçen gücünü belki...

Farklı farklı renkler kaplar etrafı,ve düşüncelerine demir atar sonra...farklı desende insanlar gelir aklına örneğin..tıpkı kucakladıkça herkesi, mutlu edeceklerdir seni...

Tomurcuklanan ağaçlar, çiçekler el sallarlar uzaktan sana...yeni doğacak her güzel şeyi anımsatırlarcasına...

Ve... gittikçe tefekkürde derinleşmeye başlarsın...sessizliği tüm bedeninle hissedersin...

Yüksek dağlardan sonra dümdüz ovaların kaşları çatıktır şimdi,  bazen senin ne kadar kendinden uzaklaştığını ifade ederlermiş gibi..

Tatlı hayvancıklar belirir bir an gözlerine..yalnız olmadığını ima ederlercesine..

Güneş batmak üzeredir..yerini aya bırakacaktır birazdan..yıldızlar süsleyecek tekrar ruhunu..yıldızlar bazen hayallerin kadar uzaktır,bazen de yakın;gülümseyerek...

Denklem daha da çözülüverecektir şimdi....

Tüm vesveseler ve  tüm senden uzak şeyler buharlaşıverir...

Dondurulmuş tüm güzel duygular  beyninde eriyiverir...
Gerçekliğinle başbaşasın şu an...
,
Bir sen olursun şimdi ..
anlarsın  bunu tüm çıplaklığıyla;ve artık sen daha da özelsin, iyi bilirsin...


                                                                                                                                             ali/CAN...



20 Nisan 2014 Pazar

Hiçbir Şey Tesadüf-Mez!

Hayatta hiç bir şey tesadüf değildir..!

Adeta attığınız her adımın ,ruhunuz tarafından solunmuşluğu vardır ta önceden..
beyninizin keşif yansımalarıdır,bazen...
gözlerinizin kendini bir türlü alamadığı yerler olur bazen...
kulaklarınızın kendini kaptırıp ayrılamadığı hala..;
eskimeyen yenilerden....

Evet sevgili dostlar hayatta hiç bir şeyin tesadüf olmadığını gösteren bir ''gözlük'' daha....meyveler ve sebzeler...yapılan araştırmalar meyve ve sebzelerin kendilerine benzerlik gösteren organlarımıza daha da faydalı olduğu yönünde...

örneğin ceviz'in beyin'e olan benzerliği....
beyin fonksiyonlarının yerine getirilmesinde önemlidir...


kereviz kemiklere çok benzer....
kemik sağlığı için kereviz çok önemli...







ortadan kesilmiş domates dört bölmeden oluşur..kalbimiz dört bölmelidir...
salkım halindeki üzüm,kalbe benzer...












patlıcan,armut,avakado...
bunlar ortadan ikiye bölündüğünde anne rahmine benzer..
rahim kanserleri,sağlığı için önemlidirler...











böbrekler ve fasulye....















dilimlenmiş kiwi göze çok benzer...kiwi antioksidanlarca ve karotenlerce zengindir..yaşlılığa bağlı göz körlüğünü önlemede çok önemlidir..








zeytin kadın yumurtalıklarına çok benzer..ve yumurtalık sağlığı için önemlidir...
nar çekirdekleri kan hüvreleri için çok faydalıdır..kalp sağlığı için antioksidandır..
zencefil mideye çok benzer..sindirime yardımcı olur..

limon ,greyfurttaki vb limonoid meme kanserlerinin yayılmasını engeller...

Bir de meyve-sebzelerin hangi mevsimde yetiştikleri bilgisiyle tüketilmesi göz önünde alındığında daha sağlıklı olduklarını göz önüne alırsak,yapmamız gereken tek şey kalıyor..şükretmek....



Sağlığınızı tesadüflere bırakmayın...çünkü sizlerin keşfedeceği daha çok şeyleri var...
çünkü,siz özelsiniz...

ali/CAN.

19 Nisan 2014 Cumartesi

En Büyük Mucize!


Peygamber efendimizin(sas) bir çok mucizesi olmuştur.

Bunlardan bazıları ise şunlardır..:
  • HZ.Muhammed aleyhisselamın mucizelerinin en büyüğü Kur’an-ı Kerimdir. 

  • En büyük mucizelerinden biri de, Mirac mucizesidir.  

  • Meşhur mucizelerinin en büyüklerinden biri de, Ay’ı ikiye ayırmasıdır. Bu mucize, başka hiçbir Peygambere nasip olmamıştır. 

  • Muhammed aleyhisselam, bazı gazalarında, susuz kalındığı zaman, mübarek elini bir kaptaki suya sokmuş, parmakları arasından su akarak, suyun bulunduğu kap devamlı taşmıştır.
    Kamer Suresi

  • Hayber gazasında, önüne zehirlenmiş koyun kebabı koyduklarında, (Ya Resulallah, beni yeme, ben zehirliyim) sesi işitildi.

  • Medine’de, mescid-i nebevide dikili bir hurma kütüğü vardı. Resulullah hutbe okurken, bu direğe dayanırdı. Buna Hannane denirdi. Minber yapılınca, Hannane’nin yanına gitmedi. Ondan ağlama seslerini, bütün cemaat işittiler. Minberden inip, Hannane’ye sarıldı. Sesi kesildi. (Eğer sarılmasaydım, benim ayrılığımdan kıyamete kadar ağlardı) buyurdu.


  • Mübarek eline aldığı çakıl taşlarının ve tuttuğu yemek parçalarının arı sesi gibi, Allahü teâlâyı tesbih ettikleri çok görülmüştür.


  • Bir gün, bir köylüyü imana davet etti. Müslüman bir komşumun vefat etmiş kızını diriltirsen, iman ederim dedi. Mezarına gittiler. İsmini söyleyerek kızı çağırdı. Kabir içinden ses işitildi ve dışarı çıktı.(Dünyaya gelmek ister misin?) buyurdu. (Ya Resulallah! Dünyaya gelmek istemem. Burada babamın evindekinden daha rahatım. Müslümanın ahireti, dünyasından daha iyi) dedi. Köylü bunu görünce, 
  • hemen imana geldi.


  • Peygamber efendimiz doğduğu zaman, Kâbe’deki putlar yüzüstü yıkılıyor, Kisra’nın sarayı çöküyor, bin yıldan beri Mecusilerin yanan ateşi sönüyor. 

En güzel dualar sizin olsun...

Evrim dedin İnsanca Yaşam dedin!


Darwin...
merak etme hayatım,
öyle bir teori attım ki ortaya...





evrim dedin,insanca yaşam dedin...


















ayy..beni şımartıyosun montofon....













niye kiiii...!!!










Beynin kaç açılık bir bakış açısı var,halen çözülemedi....bazen gerçekler hayallerden daha güzeldir....

Düşünemiyorum,Belki de Hastayım!

Düşündükçe...

Gözlerinizi kapatın şimdi,ve yaslanın arkanıza..ve bir an düşünemediğinizi düşünün...aslında fazla uzağa gitmenize gerek yok..kurduğum cümle bile ne kadar anlamsız değil mi..düşünemeden yapamıyoruz işte..yapamıyoruz düşünmeden...

''Düşünüyorum ,öyleyse var'ım!''(Descartes)
'Var' mısınız? Düşünmeye 'var' mısınız peki?
Düşünce gücümüzün farkında mıyız?.her şeyi maddeyle ilişkilendirmek ne kadar doğru?düşünce gücümüzle hastalıklardan kurtulabilirmiyiz?hasta olmak bilinçaltımızda mı saklı?kanser iyi düşünmekle yenilebilir mi?
İngiltere’de yapılan bir araştırma, düşünme ve dokunmanın gücünü kanıtladı. Araştırmanın özeti şu: 
  • İnsan, eliyle ağrılarını dindirir, düşüncesiyle hastalanır, yanmayan parmaklarının bile su toplamasını sağlayabilir.
Peki, insan düşüncenin ’gücü’nü nasıl kullanır?



Institute of Cognitive Neuroscience at University College in London’da yapılan bir araştırmanın sonuçları, aslında herkesin malumu olan bir gerçeğin bilimsel kanıtı niteliğinde:
  •  Düşünmenin ve dokunmanın gücü.!

Nörolog Dr. Marjolein Kammers başkanlığındaki ekip, fiziksel beden ile zihinsel bedenin nasıl ortak çalıştığını bilimsel olarak ortaya koyan bir araştırmaya imza attı.Doktorlar da tıbbi tedaviyle birlikte önerilen ve kişinin pozitif enerjisini yükselten yöntemlerin hem hastaya hem de doktora önemli katkılar sağladığı görüşünde birleşiyor..ve insanın düşünce gücünü nasıl kullandığı irdelendi.

Londra Üniversitesi Nöroloji Bölümü’nden bilim insanları, karmaşık bir fiziksel duygu olan ağrıyı azaltmak için ‘kendine dokunma’yı kullandı.

“Yaralandığınızda veya bir elinizi kestiğinizde ilk yapacağınız şey nedir?” sorusunu yönelten Dr. Marjolein Kammers, “Yaralandığınızda veya herhangi bir sebepten dolayı ağrınız olduğunda elinizi ağrıyan yerin üzerine koyun, ağrınız hafifleyecektir” diyor.

Dr. Kammers’a göre, insanların ağrıyan yerlerine ellerini götürmesi otomatik olarak düşünce gücünü harekete geçiriyor ve kişinin, o noktaya yoğunlaşmasını sağlıyor. Bu da beynin, bedensel duyumsal korteks denen somatosensory cortex bölgesini aktive ederek oluyor. 

Çalışmayı yapan uzmanlar, araştırmaya katılan hastalardan ellerini ağrıyan yerlerinden çekmeleri istendiğinde ve bir başkasının elinin o bölgede tutulması halinde ağrıda artış olduğunu belirtiyor.
Düşünce gücünüz mü Ağrı kesiciler mi!
Dr. Kammers bunu, “Düşünce gücü ile fiziksel ve zihinsel bedenin ortak çalışması sonucu gelişen içgüdüsel bir tavır” olarak nitelendiriyor. Tıp dünyasında ağrı kontrolünün, ağrı kesicilerden ziyade düşünce gücüyle yapılması da aynı esasa dayandırılıyor. 
Ayrıca, kaza veya ameliyat sonrası kaybedilen uzuv ya da organın hala ağrıdığını hissetmenin de fiziksel aktivitelerin yanı sıra düşünce gücüyle oluşturulmuş ve ‘fantom ağrı’ olarak isimlendirilen merkezi ağrılar olduğu belirtiliyor.

Nörolog Dr. Marjolein Kammers ve ekibinin yaptığı ısı çalışmasının sonuçları da bir hayli ilginç. Çalışmada, sadece bir tanesinin yakıcı özelliği bulunan 3 ayrı sıcaklıktaki noktaya elin 3 parmağı değdiriliyor. Diğer iki nokta soğuk olduğu halde kişi, 3 parmağı da yanmış gibi tepki gösteriyor. Hatta hiç yanmamış parmakları, yanmış parmakla birlikte su bile toplayabiliyor.

Bilimsel anlamda bunun açıklamasını tam olarak yapamayan araştırmacılara göre bu durum, hastaların düşünce güçleriyle kendi kendilerini hastalandırabildikleri gibi aynı güçle kendi kendilerini tedavi edebileceklerinin de göstergesi.


1998 yılında Nobel Tıp Ödülü’ne aday gösterilen Klinik Mikrobiyolog ve  Doç. Dr. Neva Çiftçioğlu da köşesinde, İngiltere’de yapılan ve dokunmanın gücünü kanıtlayan bu araştırmaya yer verdi.
“Ben bir bilim insanıyım ve gördüğüme, dokunduğuma inanırım. Bir bilim insanı olduğum halde, biliyorum ki bilimin açıklayamadığı, bu şekilde iyileşmiş çok hasta var” 

Araştırmanın altını çizdiği şey de zaten budur, yani insan isteyerek hasta oluyor veya acı çekiyorsa, isteyerek kendisini tedavi de edebilir, acıyı da dindirebilir.”

‘‘İnsan, bünyesinde taşıdığı ilahi öz ile her şeyi başarabilir, hasta ise sağlığına yeniden kavuşmayı, sağlığını korumayı ve geliştirmeyi... Yunus Emre’nin ’Bir ben var bende benden içeri’ sözünden kastettiği, içimizdeki bu ilahi öz’dür. Reiki, içimizdeki bu ilahi öz ile temas kurmanın yollarından biridir.”

“Yunus Emre’nin bahsettiği, ’Bir ben var bende benden içeri’den kastettiği ne ise ‘Bu bendeki güç nasıl bir güç’ diye düşünen ve araştıran insanların reiki(yaşam enerjisi) yoluyla buldukları şey de aynıdır. Yani içlerindeki ilahi özdür. Kimisi reikiye sadece şifa olarak bakabilir, kimisi de ’Allaha ulaşma yolu’ olarak görebilir.

"Eskiden ‘hastalık var’ denirdi ama artık ‘hasta var’ deniyor. Çünkü her hastalık her hastada aynı etkiyi yaratmaz. Artık olay, o hastanın iç dünyası, kendisine yaklaşımı, dünyayı algılayış biçimi, hastalığı nasıl tanımladığı ve moral durumuna döndü. Bu yüzden bilimin bu konuya araştırma için zaman ve enerji ayırması gerekir.

"Bir insanın iyileşme gücü tamamen kendisine aittir. Aids'ten kansere, gripten en büyük hastalığa kadar kişi iyileştirme gücünü kullanırsa hastalıklardan kurtulma şansı yüzde yüzdür. Endorfin ve serotonini salgılatmak insanın kendisine aittir. Dışardan biri yapamaz. Beyine verilen emirle olur. Bu hormonun salgılanması bağışıklık sistemini güçlendirerek kişiyi hastalıklara karşı korur. Kişilerin bazı seneler "Bu sene gripten, nezleden hiç kurtulamadım" ya da "Çok hasta oldum" gibi şikayetlerini duyarız. Bir başka sene ise "Bu yıla hasta olmadan atlattım" derler. Sürekli hasta olunan zamana bakıldığında bunun temelinde bilinç altında çözemediğimiz bir problem, stres vardır. Hasta olmadığımız döneme bakarsak stresten, sorunlardan uzak bir dönem geçirildiği görülür.(Prof.dr. Nurselen Toygar,Eütf)

"Her insanda kansere neden olan hücrelerin ürediğini ancak bunun kimi insanların vücudunda tutunamadığını, kimisinde ise çoğaldığını ifade eden Toygar, şöyle devam etti:

Her insanda günde 100 tane kanser hücresi ürüyor. Herkesin kanser olma potansiyeli var. Önemli olan bunu aktif hale geçirmektir. Kansere neden olan hücreler hüzünlü, stresli, hayata kara gözlüklerle bakan kişilerde çoğalırken, mutlu, beyin gücünü kullanabilen insanlarda yer bulamıyor. 
Kanser hücresini tetikleyici, hazırlayıcı faktörlerin başında stres geliyor. Daha sonra alkol, sigara, uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklar. Stres, hücrelerimizde dezanformasyon yaparsa ve etkilerse bağışıklık sistemi de düşmüşse bu hücreler çoğalır. İnsanın kendisini iyileştirici güce sahip olmasını sağlayan endorfin ve serotonin hormonlarını kişinin kendisi ancak isterse salgılatabilir. Kişi sevdiği işi yapacak, hayatı sevecek, hayata mutlu bakacak, beyine pozitif mesajlar yollayacak. Sorunları mümkün olduğu kadar geri plana itecek ve dert etmeyecek. Strese girip, hayata olumsuz bakarsak beyine olumsuz mesajlar gönderirsek bir grip bile ağır hastalığa neden olur."

Düşüncelerinize sahip çıkın...çünkü onlar sizin varlık sebebiniz....en güzel düşünceler sizin olsun dostlar...

ali/CAN

18 Nisan 2014 Cuma

Empati Kur-Sana Hey Sempati!

Bu dünyaya anlaşılmak için değil, anlamak için geldik. Anlaşılamamanın üzüntüsünü duyacağımız yerde, bütün ruhumuzla başkalarını anlamaya çalışsak, hayat ne kadar güzel olurdu.Ernest Renan...
Anlamak istemedikleri için anlamayanlara gelince onlardan yüz çevirin, onlar affedilmez bir hata işliyorlar...Alexis Carrel 


Anlamak,anlamak,ve ille de anlamak...sanırım hayatın bize gülümseyerek haykırdığı;anlamak...bir renk daha katmak renkler üstüne...ısıtmak üşüyen kalpleri...dermanı olmak belki de yaralı kalplerin...susarak hayat katmak hayata;işte anlamak...
hayatta bazı kavramlar o kadar derindir ki, onları kelimelere döktüğümüzde haksızlık etmiş oluruz adeta....işte onlardan biri de empati kurmak...

Empati, bir insanın, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamasıdır.



Bir kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecine "empati" adı verilir.


Antipati ,    empatinin    zıttıdır.


  • Empati kuracak kişi kendisini karşısındakinin yerine koymalı, olaylara onun bakış açısıyla bakmalıdır
  • Empati kurmuş sayılmamız için, karşımızdaki kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamamız gereklidir
  • Empatide son nokta ise,empati kuran kişinin zihninde oluşan empatik anlayışın, karşıdaki kişiye iletilmesi davranışıdır.



Sempati;Bir insana sempati duymak demek, o insanın sahip olduğu duygu ve düşüncelerin aynısına sahip olmak demektir.

  1.  Karşımızdaki kişiye sempati duyuyorsak, onunla birlikte acı çekeriz yada seviniriz.
  2.  Empati kurduğumuzda ise karşımızdakinin duygu ve düşüncelerini anlamak esastır.
  3.  Kendimizi sempati kurduğumuz kişinin yerine koymamız ve onu anlamamız şart değildir; 
  4. sempatide "yandaş" olmak esastır.
  5.  Empati kurduğumuzda ise karşımızdaki kişiyle aynı duyguları ve görüşleri paylaşmamız gerekmez; sadece onun duygularını ve düşüncelerini anlamaya çalışırız. 


>>Bir insanı anlamak başka şeydir, ona hak vermek başka şey. 
>>Empatide anlamak, sempati de ise anlamış olalım ya da olmayalım, karşımızdakine hak vermek söz konusudur.


Telepati; bireyler arasında  duyular dışı algılama yoluyla düşünce fikir vb aktarılmasını sağlayan bir olaydır.

Sessiz seslerdir..beyinle,enerji aktarımıdır...

Aklımızdan geçen bir arkadaşımızın bizi araması ,ya da telefonumuzu çalan birini tahmin etmemiz...

Dostlar unutmayın ki;
''Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen,cevizin hepsini kabuk zanneder...''(Gazali)

Anlamak,anlamak,anlamak...

Yüzdeki Ben''ler ve Lekeler Kanserci mi!

Ben'ler Kanser'e dönüşür mü?

Bensiz olmaz bu hayat,ben bende gerek bu nazende bedende...

Dostlar cildimiz bizim için çok değerli..en önemli savunma mekanizmamızdır cildimiz...bu yüzden daha çok önem kazanır her defasında.. biz ne kadar tanıyoruz kendimizi,cildimizi..ne kadar önem veriyoruz...bu yazımda size biraz cildinizden ben'lerden bahsedeceğim..benler gerçekten görüldüğü gibi masum mu?hangi benler kansere dönüşür?hangi benler tehlikesizdir?yüzümüzdeki siyah noktalar çillenmeler neden olur?cilt kanseri ve önemi?

Cilt kanserleri kanser vakalarının çoğunu oluştursalar bile ölümle en az rastalanan kanserler arasındadır.

Cilt kanseri son zamanlarada artış gösteren kanserler arasındadır...bunda, şüphesiz tetikleyicilerden biri de güneş ışınlarına karşı savunmasız bırakılan bedenimiz...bu yüzden özellikle yaz aylarında güneş ışınlardan mutlaka korunmalıyız...

Cilt kanserinin en sık görülen nedenlerinden biri de şüphesiz benlerdir...malign melanomlar ki bunlar cilt kanserinin en sık görülen nedenlerinden biridir ve bunlar benlerden gelişir.ve bu en kötü gidişin habercisidir...


>>Benler melanosit adlı pigment hücrelerinin aşırı çoğalması sonucu meydana gelir...


>benler doğuştan veya sonradan(edinsel )oluşabilirler...
>benler açık kahveden siyaha kadar farklı renkte olabilirler
>büyüklükleri farklı farklı olabilir...
>yüzeyleri hem düz ,hem kabarık olabilir,ki üzerinde kıl bile çıkabilir bazen...

Benler kanserleşebilirler..bu yüzden takibi gerekebilir bazen..özellikle benlere alınan darbeler,kesikler çizikler kanserleşmeyi artırır

Sonradan meydana gelen ve özellikle güneş ışınlarının maruziyeti altındaki bölgelerde görülen benler dikkate alınmalıdır.
Ben sayılarındaki sayıca artış takibe alınmalıdır.

>Ben üzerinde oluşan yaralar,düşme vb travmatik durumlarda alınan hasarlar ciddiye alınmalıdır.
Bu tür riskli durumlarada benlerin alınması çok yerinde bir tercih olacaktır.

>Edinsel yani sonradan oluşan benlerin en önemli nedeni güneş ışınlarıdır.
Sık sık güneş ışınlarına maruz kalmak ve ya güneş yanıklarından sonra benler oluşabilir ve bunlar kanserleşebilir...
         
          !!!kanserleşme riski varsa;

  • benlerin çapı arttıkça kanserleşme riski artar.
  • son zamanlarda oluşan kızarıklıklar..
  • yara bağlaması,kepeklenme,kabarıklaşmalar vb..
  • renginde bir değişimin fark edilmesi
  • etrafa saçılma tarzı çentiklenmeler.
  • kenarlarda bir düzensizlik yani asimetriklik gibi durumlar
>>Şüpheli benler halk arasında bilinenin aksine alınmalıdır,bu kanserleşmeyi değil  kanserleşme riskini azaltır..

!!Lazer tarzı girişimler patolojik tetkikleri engellediği için kaçınılmalıdır.
!!Cerrahi tedaviler daha sağlıklıdır.

<..>>normal benler;


  • doğumdan sonra oluşurlar genelde
  • vücutla orantılı büyüyebilirler
  • simetriktirler,sınır ihlali yoktur düzenlidir
  • vücutta sayıları elliye varabilir
  • saçlı deri meme kalçada daha az görülürler


<..>>malign benler yani kötü olanlar;



  • değişik renklerin karışmı varmış gibidirler
  • sınır ihlali vardır düzensizdir,asimetrik yapılıdırlar
  • yüzeyleri sulantılı,kepekli,kabuklu vbdir pürtüklü
  • kaşıntı veya ağrı tarzı bulgular belirti olabilir
  • etrafı kırmızı değişik renkte sınırlamalarla göze çarpabilir..


>>Cilt lekeleri yaygın olan ve cilt hastalığı olarak kabul edilen açık koyu gibi görünen bir durumdur..

..cilt lekeleri nadir de olsa kanserleşmeye eğilim gösterebilirler bu yüzden doktorunuza danışmalısınız.

..cilt lekelerine engel olmak için öncelikle krem vb korunma yöntemleri tercih edilmeli güneşten korunmak için şapka vb kullanılmalıdır.


>>Siyah noktalar da sivilceler gibi deri altındaki yağ bezlerinden dolayı oluşur ve genelde sağlığı çok etkilemez.
..kozmetik ürünler,regl dönemi,güneş ışınları siyah nokta artışında önemli etmenlerdir..
..ciltteki lekeler karaciğer gibi başka organ  hastalıklarının hebercisi olabilir,takip edilmelidir..



Gel halimi sorma bana
ben bende değilim bugün...
bedenim yük oldu cana
ben bende değilim bugün...



Köşelerde çok ağladım
dokunmayın çok fenayım..
bu alemde bir noktayım
ben bende değilim bugün...(Feymani)


BEN'lerinizin sizin kontrolünüzün altında olması dileğiyle...
çünkü siz gerçekten BEN'den  değerlisiniz...

                                                                                                                                              ali/CAN

17 Nisan 2014 Perşembe

Kedi Canını Senin!

siz boşverin herkesleri....
Bana 'pisst' diyen insana ben de 'tısss' derim, bizde böyle!
Az az ve sık sık yemeyi biz icat ettik.
Biz oyuncakla büyümedik. Ömrümüz perdeye zıplamakla, saksı çiçeği yolmakla geçti...
Petrol zengini şeyhin kedisi tuvaletini Sahra Çölü’ne yapıyormuş, vay be ne hayatlar!




şaşkın şaşkın izliyorum...

Kediler iş başında...
Duyduğuma göre festival varmış. Kedi alınmıyor dediler ama bence köpek milletinin uydurması...
Şüphesiz ki “miyav”, sadece insanlara ayırdığımız bir hitaptır. akranımız diğer kedilere böyle emirli konuşmayız...
Dilimde tüy bitmez....
Hobilerim: Uyumak, yemek yemek, ısınmak ve duvara bakmak...
Sahibim olacak hayvan eve geldi. Sabahtan akşama kadar sokaklarda... Hani biz marjinaldik!
İşte oy çalan trafo kedileri!

Seçimlerin Mart'ta olduğunu öğrenince İstanbul Belediye Başkanlığına adaylığımı koymaya karar verdim!
Suçlanan kedi: "Hepsi montaj yalan komplo paralel bir darbe. Yuvalarına gireceğiz yuvalarınaaaaa...
masum kedi..:)
inş.cınım yhaa..
büyücem ve trafolara gircemmm..
DÜNYACA ÜNLÜ HACK GRUBU ANONYMOUS CAT TÜRKİYEDEKİ KEDİLERE DESTEK AMAÇLI TRAFOLARI HACKLEYECEĞİNİ BİLDİRDİ !
manyak mısınız oluuumm!
Kedi Lobisi trafoya girmeden önce elektrik işlerinde talimde...
Flaş Flaş Flaş Nihayet ölen kedenin eşi konuştu...!
Kedi Lobisi bir sokak direnişi ardından dinlenirken...
Ekmek Kuran Çarpsın Bir Daha Trafolara Girersem 
BIRAKIN BENİ BIRAKIN BENİ !!!
Çaresiz Ve Çok Üzgün Olduğunu Söyleyen Kedi ...
Sonunda Kediler birliği kuruldu ,kediler alemine hayirli olsun...

İşte böyle sevgili dostlar...bazen acıdır gerçekler...ve acılar gülünerek kamufle edilmeye çalışılır..ta ki gerçekler kafanıza çarpana ,çarpana kadar..psikolojik bir algı yönetimi midir yoksa bu...bir yanılsama..bir illüzyon..beyin hücrelerinin erozyonu belki...bedende hafif bir konvülziyon....o bu değil de sanırım çok eğlenceli bu vizyon..iyi eğlenceler...çünkü sizler özelsiniz....

                                                                                                                                               Ali/CAN

16 Nisan 2014 Çarşamba

Mevlana'dan Şems'e Mektup.1

düşüncelerim...tesbih taneleri gibi....
Mevlana'dan Şems'e...
Seni ne huzuru arayanlara, ne huzuru bulanlara, ne de huzurdan kaçanlara sordum. Güneşin sıcaklığını en iyi kim anlatabilir? Sıcaktan düşüp bayılan mı? Hayır, onun aşkı zayıftır. Güneşe yolculuk yapan mı? O da değil, gitse gitse nereye kadar gidebilir ki? Gölgeye sığınanlara ise güneşi hiç sormamalı…

Aşk mabedim… Efendim… Söyler misin? Nedir bu çektiğim acıların manası? Bu ayrılığın esrarengizliği yüreğime saldığın alevlerin lavlaşması içinse yeterince erimedim mi ateş toplarında? Öyle yandım ki;
Sen yandıkça, ben yanayım!
Sen dondukça, ben de donayım!
Yine kehkeşânlara kaçarak mı özleteceksin kendini… özlemlerim, boşluğa atılan kuru karanfiller gibi sere serpe dağılıyor harayellerin, acının koynunda… İçime güneş doğmaz oldu artık sen gittin gideli… Göklere seninle buruç edecektim hâlbuki… Saçlarıma aklar düşmeye başlamış, sırf bu aşkın ceremesinden… serencame gökkubbeye niyaz edecek ve merhamet isteyecek kapılar dahi yüzüme kapanıyor. Sendedir bu boz bulanık sellere kapılan ömrümün mihrap ve minberi… Salâlar benim için okunuyor artık… Gözyaşım seccademde buğulanıyor her seher vakti, ama ne sesin geliyor artık uzaklardan, ne de nefesin…

Ezanlar okunur günbegün ve içli içli… Ama alnımı, alnına değdirmedikçe huzura ermeyecek bir çağıldama örseliyor şakaklarımı… alnımda sanki Dağıstanlı atlılar… Ve ellerim titriyor zaman zaman… Bu divaneliğin ağır tütsüsünü… Ve omuzlarım çökeliyor seni düşündükçe… Unutma, şah eserin olan ben, gün geçtikçe artık viraneye dönüyorum… Ama sen hâlâ bana dönmüyorsun!.. Muradım; Rabbü’l Âlemin; bu sevdanın kadrini ve kıymetini kimseye muhtaç etmesin…



Düşüncelerim, ipliği kopan tesbih taneleri gibi dağılıveriyor sensiz… Şimdi gözyaşlarımdan inci yapmak isterdim sana… Keşke yanımda olsaydın… Kelimelerim şelâleleşiyor ne zaman sana dair bir şeyler yazmaya kalksam… Yanan alnım, müşfik avuçlarına ne kadar da muhtaç bilemezsin… Beni ne kadar ateşe versen de, hiçbir hatıramız küllenemez, bunu bilesin… Zümrüd-ü Anka gibi kendi külümden doğar ve katar katar Turnalar gibi yine kanat vurarak yine revan olurum yollarına…
Gözlerimde bir mahmurluk, sensiz uykularımda arda kalan… Sinemde yumru yumru yutkunamadığım bir sıkıntı… Nefeslerim yetmez oluyor artık şu garip canıma… Ve ben gözlerimi tavana mıhlamış, bir tek seni düşünüyorum… Alnımda boncuk boncuk soğuk terler… Kulağım işitmez oldu artık, sesinden gayri her ne var ise şu âlemde… Göz kapaklarım tutulmuş, hayalin perdelenmesin diye… Artık gözyaşlarımda hasretlik tuzu bile kalmadı acılarımı ılık ılık dindirecek…

Kanım donuyor… Bir de üşümedir işliyor ruhuma apansız… Sıcağın yok ki yanımda… Ve ardından sabah oluyor, yine bin bir eza ve cefa ile kahroluyorum işte! O ayrılıktan kahroluyorum… Biliyorsun, hünkârım sensin… Sevgilim ve mabedim… (sensin). Muradım; yedi göğün mevlâsı; bizi, bu kahırdan azat edesin…


Kelebekler senin yüzünün değdiği bahçelere yayıyor kanatlarını. Şu dar göğsümün kazasından çıkmaya çalışıyorum. Sonsuz genişliklerin sırrı iki dudağının arasında saklı. Bir kelâm söyle ne olur! Her hecenin tınısında duymak istiyorum. Rüzgarlar savursun beni, yağmurların hepsi alnıma düşsün, taşların hepsi göğsüme düşsün. Senin ayaklarını öpen kocaman bir dağ olayım. Çöller savrulsun, dağlar aradan çekilsin, yokuşlar ve inişler bitsin ki yürüğün yollara toz olayım. Çöldeyim, susuzum. Kuyularda Yusuf’um. Sözlerin bana Züleyhâ. Ateşlerde İbrahim’im. Gözlerin ban derya. Sancılar içinde Meryem’im. Bakışın ban İsa. Yaralar içinde Eyyub’um. Hasretin bana şifa. Ölüler içinde bir ölüyüm. Ellerin bana musalla.



Ey kalbimizde olan nur! Gel didinmelerimin ve arzumun sonu gel. Hayatımızın senin elinde olduğunu biliyorsun. Hayatı, kullarını sıkıntı yapma gel. Ey aşk! Ey maşuk! Engelleri aş ve inadı bırak da gel. Ey Hüdhüdlerin sahibi olan Süleyman! Lütfedip de bizi aramak üzere gel.
Ruhlar senin kaybolmandan ötürü inleyip feryat etmedeler; miadını doldur da gel. Ayıplarını ört, iyilikleri saç. Cömert olanların âdeti de böyledir gel. Farsça ‘gel’ nasıl derler? ‘Biya’mı? Ya gel veya bizim davetimize hak ver de gel. Geleceğin zaman muradımız ne de açılır. Gelmeyeceğin zaman da muradımız ne kesat olur; gel. Ey Arabın Kürşadı! Ey İran’ın Kubad’ı! Kalbimi hatıranla fethedersin gel. İçim sana gel deyicidir. Ey varlığından olacak olan varlık, gel.

Gittin ya. Kalsan ne güzel olurdu, gitmişin neye yarar? Sen gittin ama bak senle ilgili olan bir şey bende. Sessizlik bende. Gittin. Heyhat! Pervane’ye döndü narin yüreğim sensizliğinde.

Her yalnız aşık değildir; ama her yanmış aşkın kuyusunda yalnızdır. Ateşinden değil ateşsizliğinden yanmışım diyorum. Ey aşkın sesi, nefesi gel bir an evvel. Dinsin artık kıyametin gürültüsü…

Mevlana Celaleddin Rumi